Halkevleri tarafından düzenlenen Yerel Yönetimler Forumu’nda hak mücadeleleri deneyimleri paylaşıldı ve tartışıldı, yerel seçimlere yönelik stratejilerin ilk adımı atıldı
Halkevleri’nin “Neoliberal Dönemde Yerel Yönetimler: Halkın Hakları İçin Müdahale, Mücadele ve Kazanımlar” başlıklı Yerel Yönetimler Forumu, Ankara’da, Yılmaz Güney Sahnesi’nde gerekleştirildi. Ülkenin dört bir yanından mücadele deneyimlerini paylaşmak ve tartışmalara katılmak için Halkevleri üye ve dostlarının, akademisyenlerin ve yerel yönetimlerin temsilcilerinin bir araya geldiği forum saat 10.30’da başladı.
Yerel yönetimlerin iktidar tarafından toplumsal ve kentsel rant alanı olarak görülmesine, kamusal alanların tasfiyesine karşı nasıl bir yerel yönetim olması gerektiğini tartışmak, deneyimleri paylaşmak için düzenlenen forum, Fikri Sönmez nezdinde yitirilen tüm yol arkadaşları için yapılan saygı duruşunun ardından Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy’un konuşması ile devam etti.
‘AKP’yi tarihe gömmek için çalışacağız’
Hatay Reyhanlı’daki patlamada hayatını kaybeden yurttaşların acılarını paylaştıklarını belirterek konuşmasına başlayan Oya Ersoy, Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bu tür olaylar olabilir şeklindeki açıklaması üzerine, “Bugün yaşadıklarımızın sorumlusu AKP iktidarı ve onların savaşçı, kirli politikalarıdır. Dün Dışişleri Bakanlığı önündeydik, Davutoğlu’na istifa etmesini söyledik. Emperyalist politikalara son verilsin. Halkların kardeşliğini ve barışı sağlayacak soldur” diyerek tepki gösterdi.
Önümüzdeki süreçte yapılacak olan yerel seçimlerin Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve Başbakanlık seçimlerini etkileyeceğini vurgulayan Oya Ersoy, “Bizler için yerel yönetimler sadece kazanmak demek değildir. Siyasal hedeflerimiz doğrultusunda çalışmalar yapmak zorundayız. AKP’yi tarihe gömmek için çalışacağız” diyerek Halkevleri’nin de yerel seçimlerde taraf olduğunu belirtti. AKP’nin ülkeyi 11 yıldır tek başına yönettiğini ancak işe belediyeler ile başladığını, 19 yıldır da İstanbul Belediyesi’ni yönettiğini ifade ederek, “İstanbul 19 yıl öncesine göre daha yaşanabilir bir kent değil, ancak rantçılar, din istismarcıları, ucuz emek arayan patronlar, arsa spekülasyoncuları için cennet. Emekçi, demokrat, yoksul iseniz, polis gaz bombalarına boğar, çukurlar kazar, belediye kapılarını kapatır” diyerek rant için Taksim’e çukurlar açan ve 1 Mayıs’ta Taksim’e yürümek isteyen emekçilere uygulanan polis terörünü vurguladı.
‘Halkız, halkçı yerel yönetimler istiyoruz’
Başkent Ankara’nın da İstanbul gibi AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı ile yönetildiğini belirten Oya Ersoy, Ankaralıların Melih Gökçek’i Dikmen Vadisi’nden, metro turnikelerinden, otobüs kuyruklarından, aklanan kara paralardan tanıdığını vurguladı. AKP için kentlerin rant alanı olduğunu ve kentlerdeki yurttaşların da müşteri olduğunu vurgulayan Oya Ersoy, “Biz halkız. Halkçı yerel yönetim istiyoruz. Kentte yapılacak her dönüşümün halkın kararları ile halk yararına yapılmasını istiyoruz. Ulaşım, su, enerji haktır, parasız olmalıdır. Kadınların ve engellilerin hakları istiyoruz. Güvencesiz çalışanların güvenceli olmasını istiyoruz. Halkın yerel yönetimlere doğrudan söz söyleyebildiği, katılabildiği demokrasi istiyoruz. Çünkü üreten biziz; yöneten de biz olacağız. Yolunuz, yolumuz açık olsun” sözleriyle konuşmasını noktaladı.
Ersoy’un ardından Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık söz aldı. Ankara’nın eski belediye başkanlarından Vedat Dalokay’ın kent yöneticisinin halka karşı sorumlu olma duygusunu anlatmaya çalıştığını bahseden Bülent Tanık, toplumcu belediyeciliğin aynı zamanda da devrimci belediyecilik demek olduğunu, bu bilinçle kent yöneticisi olmak gerektiğini ve konudaki en önemli örneklerden birinin 1973’teki Fatsa deneyimini yaratan Fatsa halkı ve Fikri Sönmez olduğunu ifade etti. Tanık, böyle bir etkinliği düzenlediği ve ülkede bir aydınlanma, özgürleşme mücadelesinde öncü olduğu için Halkevleri’ne de teşekkür etti.
I. Oturum: Neoliberal Kriz Çağında Yerel Yönetimler
Konuşmaların ardından neoliberal kriz çağında yerel yönetimlerin tartışıldığı birinci oturuma geçildi. Yürütücülüğünü İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Başkanı Selim Tulumtaş’ın yaptığı oturumda ilk sunumu “Neoliberalizm ve Belediyecilik” konusuyla YAYED Başkanı Yrd.Doç.Dr. Sonay Bayramoğlu Özuğurlu yaptı. Neoliberalizmin kriz döneminde, kamu yönetiminde devlet denetiminin kalkmasıyla sermaye tekelinin demokratik devleti ortadan kaldıracağına işaret eden Bayramoğlu, “İstihdam yaratamayan belediyenin gerçekliği yoktur. Güvenceli ve hak olarak tarif edildiği şekilde olmalıdır. Yeni modeller oluşturulmadığı sürece o insanları güvenli bir şekilde sokağa indiremezseniz. Demokratik halkçı bir belediyecilik yapmak gerçekçi görünmüyor. Başkasının yardımına en az ihtiyaç duyacak şekilde bir belediye düzenlenmesi, kentlerin buna uygun düzenlenmesi gerekiyor” diyerek sunumunu noktaladı.
Oturumun ikinci sunumunu “Kürt Sorununun Çözümünde Yerel Özerklik” konusuyla ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden Yrd.Doç.Dr. Mustafa Kemal Bayırbağ yaptı. Kürtlerin yoksul, ezilen halk kesimi olduğunu belirten Mustafa Kemal Bayırbağ, Kürtlerin sadece Kürt oldukları için değil, yoksulluk ile, cinsel şiddet ile, göç ile de ezildiğini dile getirdi. Kapitalist krizin Ortadoğu’da savaşı doğurduğunu söyleyen Bayırbağ, kentleri üretken hale getirmek gerektiğini ve Halkevleri’ne de burada görevler düştüğünü kaydetti.
“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Üzerinde Yeni Rejim Okuması: Yerelleşme Mi, Merkezileşme Mi?” başlıklı üçüncü sunumu Ordu Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Deniz Yıldırım yaptı. Sunumuna Marx’ın “Meseleye nasıl yaklaşıyorsak ona göre toplumsal ya da siyasal çözüm yetiririz” sözüyle başlayan Yıldırım, halkın üzerinden yürüyen bir sömürü düzeni olduğunu, kapitalizme açılmamış yerlerin zor yoluyla açıldığını, otoriterleşmenin de bu şekilde gerçekleştiğini ifade etti. Başkanlık sistemi ve anayasa ile yürütme aygıtının her türlü kararı verecek şekilde donatıldığını, savaş ilan etme yetkisinin de yine bu organda olduğunu belirten Yıldırım, 2011 yılında kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yeni bir rejimin göstergesi olduğunun altını çizdi ve bakanlığın yetkilerinden örnekler verdi.
Diğer bir saldırının da afet yasası olduğunu belirten Yıldırım, “Büyük imar yetkilerini elinde topladı. Belediyenin tüm yetkisini aldı, merkezi yetki. Bunu da ‘başkana’ bağlamıştır. Bakanlık ayrıcalıklı devlet aygıtıdır şuan. Torba yasa konusu da bununla bağlantılı. Her kurul, her sermaye grubu kendi maddelerini ekliyor. Planladıkları başkanlık sistemiyle birlikte yargı denetimi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilmiştir. Bu da artık yürütmeyi durdurma kararı alınamayacak demektir” dedi.
II. Oturum: Mevcut Belediyecilik Pratikleri ve Taşeronlaştırma
Verilen yemek arasının ardından forum, ikinci oturum ile devam etti. “Mevcut belediyecilik pratikleri ve taşeronlaştırma” konulu oturumun yürütücülüğünü Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Filiz Hekimoğlu yaptı. “AKP’nin sahte sosyal belediyeciliği” konusuyla Mersin Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden Yrd.Doç.Dr. Ali Ekber Doğan, sosyal belediyecilik kavramının sunduğu hizmetlerle, emekçi sınıfların yaşam maliyetlerinin düştüğünü ve halkın bütçesine dolaylı katkı sağladığını, konut sorunu, alt yapı eksiklikleri, sosyal sorunların da çözüleceğinin söylendiğini hatırlattı. Fikri Sönmezlerle birlikte yeni bir belediyecilik anlayışının yanında AKP’ninkine “sosyal belediyecilik” denemeyeceğini ifade eden Doğan, “Sosyal adalet, sınıfsal eşitlik düzleminde bir programları yok. Sosyal riski azaltma, dini ve sosyal bağları kullanan bir yardımlaşma durumu var. Koruyucu bir mahiyet taşıyor ancak, engelleyici bir durum değil” dedi.
ODTÜ Kentsel Politika Planlaması ve Yerel Yönetimler Ana Bilim Dalı’ndan Arş.Gör. Duygu Canan Öztürk, “Kürt hareketini temsil eden partilerin belediyelerinde sosyal belediyecilik uygulamaları ve sonuçları: Diyarbakır örneği” konulu sunumu gerçekleştirdi. Kürt hareketini temsil eden partilerin belediyelerinin programlarının özgür, demokratik, cinsler arası eşit, katılımcı, eşitlikçi, ekolojik bir toplum olduğunu ifade eden Öztürk, Diyarbakır’da Sur, Yenişehir, Bağlar ve Kayapınar Belediyeleri’nde yürütülen sosyal hak çalışmalarından örnekler sundu. Öztürk, “Her belediyenin yapısı, politikaları farklı, bu yüzden ortaya çıkan sonuç da farklıdır. Sosyal politikalar alanına yoğunluk vermişlerdir. Diğer belediyelerden farkı, halkın örgütlü gücüdür” diyerek sunumunu noktaladı.
“1980 sonrası sosyal demokrat belediyecilik anlayışı” konusuyla şehir plancısı Ahmet Müfit Bayram,sunumunda 1980 sonrası ile öncesi arasında bir kıyaslama yaptı. O dönem tasarrufçu belediyelerin var olduğunu belirten Bayram, aradaki en önemli farkın 1980 öncesinde kamu kaynağı kullanan belediyeler varken, 1980 sonrasında borçlanan belediyeciliğin doğduğunu dile getirdi.
İkinci oturumun son sunumunu “Belediye hizmetlerinin taşeronlaştırılması” konusuyla DİSK/Genel-İş UzmanıSerhat Salihoğlu yaptı. Kapitalist sistemin egemen olduğu bir dünya olduğunu ve emperyalist devletlerin çıkarlarına göre dünyanın yönetildiğini vurgulayan Serhat Salihoğlu, iş ve kamu ihale kanunlarındaki düzenlemelerin tehdit olduğunu, taşeronlaşmanın yüzde 80 oranında en çok belediyelerde olduğunu aktardı. Salihoğlu, tek çözümün örgütlenmekten geçtiğini de ifade etti.
Söz halkın hakları mücadelesi yürütenlerin
İkinci aranın ardından forumun son bölümüne, “Neoliberal dönemde halkçı yerel yönetim mümkün mü?” başlıklı foruma geçildi. Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut’un yürütücülüğündeki forumda mücadele pratikleri paylaşıldı ve yerel yönetimlere ilişkin stratejiler tartışıldı.
AKP’nin sermayenin çıkarları için 4 evre halinde 20 yıllık stratejik plan hazırladığını belirten Halkevleri GYK üyesi Kutay Meriç, birbirleriyle bağlantılı olan Büyükşehir Yasası, Afet Yasası, Yabancılara Toprak Mülkiyeti Yasası, 2B Yasası ile birlikte toprak rantının hareketlendirilerek iç ekonominin canlandırılmak istendiğini söyledi. Meriç, halkın hakları mücadelesinin Dikmen, Polatlı, Kartaltepe, Kepez, Aksu Köyü gibi deneyimlerinden örnekler verdiği konuşmasında, ülkenin her kentinde var olan saldırılara karşı mücadelenin yükseltilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Dikmen Vadisi’nde yürüttükleri 8 yıllık direnişin sadece barınma hakkı değil, topyekun bir haklar mücadelesi olduğunu ifade eden Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Meclisi’nden Tarık Çalışkan, Vadi’ye düzenlenen son silahlı saldırıda halkın silahların üzerine yürüyor olmasının, yeni döneme ilişkin önemli ipuçları taşıdığını kaydetti. Çalışkan, “Onlar bizi def etmeye çalışıyor. Biz ise hem örgütleneceğiz, hem de Melih Gökçek’i ve onun iktidarını ülkeden def edeceğiz” diyerek konuşmasını tamamladı.
Mamak Dostlar Mahallesi’nden Hüsnü Akkuş, AKP’nin rant politikalarını ve buna karşı büyüyen barınma hakkı mücadelesini kendi yaşamı üzerinden anlattı. AKP’lilerin barınma hakkı mücadelesi karşısında yer yer yelkenleri indirdiğini söyleyen Akkuş, mahallelerindeki Barış Parkı ve kütüphane deneyimlerini sundu. Akkuş’un konuşmasının ardından barınma hakkı mücadelesi yürütürken tutuklanan Dikmen Vadisi sakini İbrahim Seven’e sloganlarla selam gönderildi.
Barınma Hakkı Meclisi adına kürsüye çıkan Candaş Türkyılmaz ise önümüzdeki dönem daha politik, daha nitelikli ve daha hedefe yönelen müdahale biçiminin gerektiğinin altını çizdi. Barınma hakkı mücadelesinde örgütlenen insanların politik olarak örgütlenmesinin önemine işaret eden Türkyılmaz, önümüzdeki dönemde AKP’yi durdurmanın en önemli hedef olduğunu da dile getirdi.
İstanbul’daki ulaşım hakkı deneyimi Korkmaz Aslan tarafından sunuldu. Eylemlilik süreçlerinden örnekler veren Aslan, ulaşım hakkı mücadelesinin kurumsal bir örgütü çıkarmakta zorlandığını belirtti. “Kentin dönüşümüyle birlikte yollar ve ulaşım da değişiyor” diyen Aslan, yüzde 20’lik gizli bir zam ve dönüşümler beklediklerini sözlerine ekledi.
Üniversitelilerin yerel yönetimlere yönelik taleplerini Öğrenci Kolektifleri adına Nebiye Merttürk aktardı. 2009 yılında barınma, ulaşım, enerji ve söz-yetki-karar hakları gibi başlıklarda talepler çıkardıklarını hatırlatan Merttürk, “Bizi oy deposu olarak görmeye çalışanların her zaman karşısına çıkacağız” sözleriyle konuşmasını noktaladı.
Çiğdem Çidamlı ise kentlerin yağmalanmasına yönelik politikaların İstanbul ayağına ilişkin bir konuşma gerçekleştirdi. AKP saldırılarının sadece sermaye saldırısı olmadığını, bir rejim değişikliği olduğunu vurgulayan Çidamlı, “Halkın hakları mücadelesi için bir dönüm noktasıdır. Saldırıların sadece yaşam alanlarına yönelik olmadığını, tairhsel mekanların, ormanlık arazilerin de saldırıdan nasibini aldığını ifade eden Çidamlı, “Bir süre sonra İstanbul tanınmaz hale gelecek. O nedenle kent hakkı dediğimiz, emekçilerin eşit, insanca yaşayabilmesidir. Beşiktaş’ta 7 saat boyunca direnenler, İstanbul’u haramilere yem etmeyecek bir mücadele örgütleyecektir” dedi.
Kemalpaşa Merkez Muhtarı Şenol Çelik, bölgedeki yerel yönetim deneyiminin aktarımını yaptı. Dere yataklarındaki çöpleri temizleme, muhtarlarla birlikte toplantılar düzenleme, HES’lere karşı omuz omuza mücadele etme gibi örnekler veren Çelik, HES’lere karşı kazanım elde ettiklerini söyledi. Çelik, önümüzdeki dönem daha güçlü çalışmalar yapmak istediklerini dile getirdiği konuşmasında “Çay ürünü pazarlanması için belediyenin elini taşın altına koymasından yanayız. Halk toplantıları ile bu süreç örgütleyeceğiz” dedi.
Hopa Halkevi Başkanı Kamil Ustabaş da ilçedeki başarısız sosyalist belediyecilik deneyimini, örneklerle sundu. Hopa halkının 2009’da bu hakkı sosyalistlerden geri aldığını ifade eden Ustabaş, halk meclisleriyle örgütlenme ve hak mücadelesini sürdürdüklerini söyledi. Ustabaş, Kemalpaşa’da yıllardır sponsorsuz düzenlenen Kemalpaşa Halk Festivali’nin bu yıl 10.sunun yapılacağını da hatırlattı ve herkesi Kemalpaşa’ya davet etti.
Ankara Mamak Belediye Meclis üyesi Yusuf Sağlık, belediyelerin ekonomik kaynaklarının, halkın vergileriyle oluşturulan bütçelerinin, AKP tarafından imar komisyonlarında dağıtıldığını aktardı. Kartaltepe’deki barınma hakkı, Mamak genelindeki baz karşıtı çevre hakkı mücadelelerinin belediye meclisindeki yansımasını sunan Sağlık, mücadelelerinin yerel yönetimin her alanında, her düzleminde sürdürülmesinin önemine işaret eden bir konuşma gerçekleştirdi.
Engellilerin hakları, Erhan Akkaya tarafından paylaşıldı. Söz konusu olan yerel yönetimler iken, engellilerin müttefik bulma sorunu çektiğini söyleyen Akkaya, çevre, ulaşım gibi düzenlemelerde engellilerin hiçbir şekilde dikkate alınmadığını belirtti. Engellilerin yaşadığı sorunlardan pratik örnekler veren Akkaya, “Engelliler, etiket açısından yönetime alınıyor. Sorunun çözümüne ise kimse katkı sunmuyor” dedi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin park bahçe bölümünde taşeron işçi olarak çalışan Senih Arlat, İzelman’da çalışan 650 işçinin işsiz kalması tehlikesine karşı direnişinin taşeronlaştırma karşıyı mücadelede önemli olduğunu dile getirdi. İhale dönemlerinin hem işçilerin direncini kırdığını, hem de sendikayı işlevsizleştirdiğini vurgulayan Arlat, İzmir Büyükşehir Belediyesi çalışanlarının komiteler oluşturarak iş sözleşmesi döneminde kazanımlar elde ettiğini belirtti.
Fatma Genç ise Büyükşehir Belediyesi yasasıyla tarım ve köylülük anlamında önemli bir dönüşüm yaşandığını aktardı. Yeni köylülük anlayışının, aile emeğine dayanan bir köylülük olmadığını belirten Genç, tarımda boşalacak olan işgücünün kullanılması için yeni alanlar yaratıldığına, böylece de yeni bir mekanizmanın yaratıldığına dikkat çekti.
Ankara Dikmen’de kreş hakkı deneyimini aktaran Eylem Karadağ da kadınların annelik ve ev içi sınırlılığı üzerinden tanımlanan konumunun, yerel yönetim anlayışlarında da kendisini gösterdiğini ifade etti. Karadağ, bölgelerindeki mahalle muhtarlarıyla kahvaltılar gerçekleştirdiklerini anlattığı konuşmasında 4 bin imza topladıklarını, “Mahallemize kreş istiyoruz” diyerek bir şenlik düzenlediklerini, Çankaya Belediyesi’nin kapısını aşındırdıklarını ve çalışmalarını kazanımla sonuçlandırdıklarını dile getirdi. Karadağ, konuşmasını kreş hakkının 2014 yerel seçimlerinde de kadınların başlıca taleplerinden birisi olması gerektiğini söyleyerek bitirdi.
Mamak’ta kocası tarafından katledilen Zülfü için defalarca eylemler düzenleyen ve Zülfü’nün adını mahalledeki parka veren Mamaklı kadınlar adına Sıla Uzunpınar bir konuşma yaptı. Belediyenin parkın yeni adına ilişkin engeller çıkarmasına karşın kararlı bir mücadele sergilediklerini kaydeden Uzunpınar, kadınların kent yaşamında söz sahibi olmasının, kadına yönelik şiddete karşı yürüttükleri mücadele ekseninde gelişmesinin önemini vurguladı.
Yerel seçim sürecinde kadınların söz hakkına ilişkin Halkevleri Kadın Sekreteri Dilşat Aktaş ise kürsüden son sözü aldı. Neoliberalizmin kadınların emeği, kimliği üzerinden tahakküm kurmasına karşı verilen mücadelenin yerel yönetim alanında da yürütülmesi gerektiğini ifade eden Aktaş, “Kadınların bu siyaset içerisinde kurucu özne olduğunu biliyoruz. Halkevci Kadınlar yerel yönetimlerde kadın meclisleri oluşturarak, belediye başkanlıklarına bu taleplerinin hayata geçmesini dayatacaktır” dedi ve oluşturdukları talepleri sıraladı: Kreş hakkının sağlanması, yemekhane ve çamaşırhane kurulması, sığınma evlerinin kurulması, sağlık birimlerinin kurulması, sokak aydınlatmaları gibi kentsel düzenlemelerin yapılması, parasız ve nitelikli ulaşım hakkının sağlanması, sosyal ve kültürel hakların geliştirilmesi. Aktaş konuşmasını “Söz kadınların, karar kadınların” diyerek bitirdi.
Forum bölümünün yürütücülüğünü yapan Samut Karabulut, konuşmaların tümünde halkın hakları mücadelesinin öneminin dikkat çektiğini söyledi. Halkın, hakları için yürüttüğü mücadelede özneleştiğini ve bu özneleşme sürecinin herhangi bir partinin/belediyecilik anlayışının rant çabaları uğruna ötelenemeyeceğini belirten Karabulut, halkın hakları mücadelesini gören belediyecilik anlayışları ile yan yana gelebileceklerini fakat daha önemli olanın halkın örgütlü gücünü, halkçı bir belediyecilik anlayışıyla sunması olduğunu vurguladı.
Yerel Yönetimler Forumu’nun Sonuç Bildirgesi’ni ise Halkevleri Genel Sekreteri Nuri Günay okudu. AKP’nin neoliberal dönüşümü 11 yıllık iktidarında büyük ölçüde tamamladığını söyleyen Günay, önümüzdeki dönem asıl belirleyeninin anayasa, başkanlık, kuvvetler ayrılığı gibi üst yapıdaki dönüşüm olacağını ifade etti. Bu dönüşüm sürecinde üç seçimi gören önümüzdeki dönemde gericiliğe, savaşa, güvencesizleştirmeye, emeğe/kamusal hizmetlere/kentlere yönelik metalaştırma saldırısının dizginsiz sürdürüleceğini belirten Günay, yerel yönetimlerin, sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde taşıdığı öneme işaret etti.
“Kenti ve kentsel hizmetleri meta, kentte yaşayan insanları ise müşteri olarak gören neoliberal belediyecilik anlayışı/uygulamalarının, sermayenin iktidarı AKP’nin karşısında parolamız ‘Halkın hakları için halkçı yerel yönetim’ olacaktır” diyen Günay, en küçük yerel birimden ülke düzeyinde halk örgütlülüklerini yaratma hedefiyle yerel yönetim stratejisi kuracaklarını dile getirdi.
Günay, barınma, ulaşım, çevre mücadelelerinin ve örgütlenmelerinin yaygınlaştırılmasının başat hedef olduğunu söylediği konuşmasında, meclislerin halkçı yerel yönetimlerin işletilmesinin güvencesi olduğunu kaydetti. Muhtarlıkların önemine işaret eden Halkevleri Genel Sekreteri, etkin olunan her yerde hak mücadelesi yürütücülerinin muhtar adayı olmasının önemsenmesi gerektiğini ifade etti.