30 Mart seçimlerinin üzerinden iki hafta geçti. Beklentiler ve sonuçları üzerinden değerlendirmelerin toplamına bakıldığında -kayıpların oranları farklı olsa da- siyasi olarak kazananı olmayan bir seçimle karşı karşıyayız. 2011 seçimlerine kıyasla AKP 6 puan oy kaybetti, cumhurbaşkanlığı seçimi için sıkıntıları sürüyor; CHP yerinde saydı, MHP 4 puan arttırsa da il belediyelerinde 2 eksildi ve Ankara’da seçmenlerini tutamadı (yine de politik olarak değilse bile skor açısından en kazançlısı denebilir). Elde edilen sonuçlar; cumhurbaşkanlığı tartışmalarında netleşmeye hizmet edemedi, AKP için güçlükler devam ederken CHP ve ittifakları için sandık yoluyla AKP’yi geriletmenin güçlüklerini ve yeni yollar aranması gerektiğini ortaya koydu. AKP, ‘Gezi’ İsyanının ve 17 Aralık’ta ortaya saçılan yolsuzlukların yarattığı siyasi krizlerin yıkıcı etkilerinin seçim sonuçlarına yansımasını asgari düzeye indirmeyi başarsa da rejimi yenileme ve yönetme kapasitesinin giderek daraldığı gerçeğini değiştirememiştir. Krizi diğer seçimlere havale etmiş durumdadır.
Kısacası siyasi kriz seçimden önceki düzeyinde devam ediyor çözüm hattına sokulabilmiş değil.
BDP açısından elde edilen sonuçlar demokratik özerkliği fiilen hayata geçirmek açısından (Urfa’nın alınamaması gibi) güçlü bir zemin sunmuyor, başka takviyelere ihtiyaç duyulacak. HDP yetkililerinin kendilerine dair sonuçları olumlayıcı değerlendirmelerine katılmak mümkün görünmüyor; zira seçim sonrası HDP’nin kaderine dair değerlendirmelerde en belirleyici inisiyatif olan Kürt Hareketi tarafından elde edilen skor pek hesaba katılmıyor.
Halkevciler açısından da ise belediye başkanlıklarına ilk kez dört yerde aday çıkartılarak dahil olunan seçimden başarılı bir sonuç elde edilememiştir.
2014 seçimleri Haziran İsyanı ve 17 Aralık operasyonunun ardından geldiği için sonuçların AKP açısından daha kötü olacağı beklentisi oldukça yaygındı. Ancak gerek AKP’nin neoliberal politikalarının karşısında oy veren yoksul, emekçi kitleleri cezbedecek bir alternatifin olmaması gerekse de Erdoğan’ın seçmenlerini kutuplaştırmayı başarmasıyla gerilemenin kendisi için dramatik noktaları varmasını önleyebildi. Sonuç olarak seçim siyasi krizi çözememiş, kriz kaldığı yerden devam etmektedir. Sol açısından ise seçimlere müdahale başarılı sonuçlar üretememiş, Haziranla birlikte sokakta elde edilen hegemonyaya sandıktan bir katkı sağlanamamış, dolayısıyla sokakta siyaset yapmak, solun alternatif olabilmesinin yegâne yolu olmaya devam etmektedir. Bu sonuç sadece sol aktörlerin tercihi olarak değil, sol aktörlerin üretecekleri başarılı sokak gündemlerine bağlı olarak geniş kitleler için de giderek sokağın daha fazla tercih edilmesi anlamına gelecektir.
Seçim sonuçlarının umutsuz hava yaydığı bir ortamda bir parkın yıkılmasını engelleyen Kıymet Teyze’nin ve oyların çalınmasını engellemeye dönük kitlesel eylemlerin yarattığı etki de halkın doğrudan eyleminin yani sokağın geçerliliğinin göstergeleri olarak okunmalıdır. CHP’nin ve ittifaklarının seçim öncesinde olduğu gibi sonrasında da sokağın hareketlenmesinden çekinmeleri sadece basit provokasyon kaygıları değil, sokağın yani kitlelerin doğrudan eyleminin siyaset üzerinde etkili olma ihtimalinden ve bunun yaratacağı sonuçlardan duydukları korkudur. Maazallah belediyeler eskisi gibi neoliberal politikalar doğrultusunda yönetilemez hale gelebilir.
Seçimin genel sonuçları üzerine değerlendirmeyi burada keserek kendi çalışmalarımız üzerine değerlendirmeye geçelim.
Seçimlerden ne beklenebilirdi?
Halkevleri olarak daha önce seçimlerle sandık bağlamında bu kadar aktif bir ilişki kurmamıştık. Bu örgüt yapımızın, işleyişinin ve misyonunun yanı sıra aynı zamanda siyasal bir tercihti. Daha önceki seçimlerde sandığa dönük aktif tutumu ve parti formunda örgütlenmeyi temel almamamızın nedeni, Türkiye’nin içinden geçtiğimiz tarihsel sürecinde, öznel ve nesnel nedenlerden dolayı seçimler yoluyla solun ilerleme ve birikim sağlama olanağının zayıf olduğu ve bu alana harcanacak eforun karşılığının başarı olmayacağına dair saptama ve değerlendirmelerimizdi.
2014 seçimlerine dair öncesinde yaptığımız değerlendirmeler yine bu kapsamda olup bağımsız siyasal duruşu ifade edecek ve sosyalist alternatifler yaratmak üzere başarı/kazanım elde edilebilecek yerlerde seçimlere girilebileceği, esas olarak da sokakta gerileyen AKP’nin sandıkta da geriletilmesine hizmet edecek sol tutumların alınması yönünde idi. Ayrıca Halkevciler bulundukları her yerde halkın muhtar adaylarının çıkartılmasını veya desteklenmesini halkın haklarının savunulmasının ve hak mücadelelerinin bir mevzisi haline getirilmesi açısından önemsediler.
Bu tutumla birlikte asıl olarak yine sokağı büyütmeyi temel alan, AKP iktidarının sokakta hegemonya kurmasını engelleyen bir çizgiyi temel aldık. Sandığa yönelik çalışmalarımız çok sınırlı yerlerde gerçekleşirken bulunduğumuz tüm yerellerde AKP’ye karşı etkili bir kampanya yürüttük. AKP’nin yolsuzluklarına, baskılarına, cinayetlerine, şovenizmine, gericiliğine, kadın düşmanlığına, işçi düşmanlığına, halk düşmanlığına karşı her yerde eylem ve etkinlikler gerçekleştirilmiş AKP teşhir edilmiştir. Bu demokratik eylem ve etkinliklerimizin yarattığı etki karşısında Başbakan gideceği yerlerde önceden Halkevcileri ve diğer ilerici örgüt üyelerini gözaltına aldırmıştır.
Seçime girilen yerlerde sonuçlar
Hopa ve Kemalpaşa’da uzun yıllardır yapılan çalışmaların devamı olarak yerellerde oluşturulan “Halkçı Demokratik Yerel Yönetim Meclisleri”nin inisiyatifiyle ÖDP’den belediye başkan adayı çıkartılmış fakat başarılı olunamamıştır. Kemalpaşa’da belediyeyi AKP’nin alabileceğine dair kaygı ve CHP adayının eski bir Halkevi üyesi olması CHP’nin tercih edilmesinde önemli etkenlerden olmuştur. Hopa’da ise CHP’ye, mevcut belediye başkanını tekrar aday göstermesi durumunda AKP’ye kaptırılma riskine rağmen karşısında aday çıkartacağımız uyarısına karşın aynı aday çıkartılmıştır. Daha önceki CHP belediyeciliği nedeniyle AKP oylarını ikiye katlamış ve AKP Hopa’da seçimi kazanmıştır.
Her iki yerde de çalışmamız istenen başarıyı sağlayamamıştır.
Hatay Defne’de de “Ortak Sol Aday Meclisi”nin inisiyatifi ile belediye başkanlığı için ÖDP’den aday çıkartılmış ve belediye meclisinde kazanım hedeflenmesine karşın barajın altında kalınmıştır (Defne’de ise TKP ile ortak girilmemesi TKP’nin tercihi olmuştur). Siyasette yaratılan keskin kutuplaşmanın sonuçlar üzerindeki belirleyici etkilerine karşın her iki yerde de çalışmamızın öznel eksikliklerine dair tartışmaların yapılması zorunluluğu vardır.
Ankara’da ise CHP’nin sağa açılma hamlesinin en iddialı taktiği olarak MHP’li Mansur Yavaş’ı aday göstermesi karşısında tavır olarak ortak sol aday çıkartılması önerisi tarafımızdan diğer sol partilere götürülmüş HDP-BDP kendi çatıları altında olmadığından kabul etmemiş; ÖDP, TKP, EHP ile ortak aday çıkartılmıştır. Bizim ortak aday çıkartmaktaki temel nedenimiz sol kitlelerin sağ adaya mecbur edilmesine, sol tabanda sağcılaştırma operasyonlarına itiraz etmekti. Yani diğer yerlerde iddia söz konusu iken Ankara’da esasen CHP, Cemaat, ABD ve tekelci sermaye ittifakıyla yürütülen sağcılaştırma siyasetine itiraz söz konusudur.
Ortak Sol Aday çalışması, başlangıç safhalarında önemli bir ilgi uyandırmasına karşın ilerleyen safhalarda ‘büyük partiler’ etrafında oluşan saflaşma/kutuplaşmanın yarattığı basınç etkili olmuş, bu kutuplaşma da etkili bir yer tutma olanağımız olmadığından dolayı ortak sol aday çalışması ciddi şekilde görünmez hale gelmiştir.
Haziran isyanıyla potansiyelinin ne kadar güçlü olduğu ortaya çıkan halk hareketine rağmen, CHP’nin ABD, Cemaat, tekelci sermeyenin bir kesimi ile ittifak kurarak AKP’yi geriletme, halk düşmanı kesimlerle işbirliği yaparak, sol sosa bulanmış yeni bir neoliberal iktidar üretme taktiğine karşı sol aday çıkartılmasının asıl hedefi tarihe not düşmek ve sol kitleleri seçeneksiz bırakmamaktı. Ne Ankara’yı almak ne de yüksek oy almak gibi bir iddia/hedef konmadı. Dolayısıyla değerlendirmenin asıl ölçüsü sayısal sonuç değil, önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmelerle birlikte politik sonuçlara bağlı olarak ortaya çıkacaktır. Ancak buna karşın alınan oyun düşük olduğu, aktivistleriyle sınırlı kaldığı ve sayısal olarak bir başarısızlık anlamına geldiği de kabul edilmelidir. Kampanya süreci içerisinde ortak çalışma yürüttüğümüz örgütlerin bazı tereddütler yaşaması sahadaki çalışmaların motivasyonunu düşürmüş; diğer yandan çok kısıtlı bütçeye sahip olan kampanya gereğinden fazla geleneksel seçim kampanyası yöntemine sıkışmış; programını eylemli şekilde sunma geleneği olan Halkevciler açısından alışkanlıkların dışında bir çalışma olmuştur.
Alınacak oyun bir iki kat fazla olsa dahi yapılan çalışmanın siyasal anlamını değiştirmesi olası görünmemekle birlikte etkili, yaygın bir kampanya yürüterek amacımızın daha fazla kitleye ulaşması sağlanabilirdi. Halkevcilerin AKP’nin seçim çalışmalarına dönük etkisizleştirme eylemleri ve Mansur Yavaş’ın Keçören ve Mamak mitinglerine müdahaleleri mesajımızı daha geniş kitlelere iletme amacının parçalarıydı. Bu açıdan da örgütlerin ortak çalışma kültürü ve gerektirdiği özveri açısından ortak bir değerlendirme yapması gereği ortaya çıkmıştır.
Halkın muhtarları tanımıyla yaptığımız muhtarlık çalışmaları ise daha fazla ilgi görmüş birçok yerde desteklenen adaylar seçimlerde başarı göstermiştir.
Halkevleri açısından ilk kez sandığa aktif müdahale başarılı sonuçlar üretememiştir. Örgütümüzün seçimlere dahil olma açısından geleneği ve yapısının yarattığı güçlükler ve adına seçime girilen partilerle ortak çalışma deneyimlerinin olmadığı, ortak çalışmalar için ise tamamen seçim dönemleriyle sınırlı bir ortaklaşmanın yetersizliği de ortaya çıkmıştır.
Seçim sonuçları solun mücadele olanaklarını arttırmamıştır. Bu konudaki beklentimiz sokakta kazanılan hegemonyaya sınırlı da olsa katkı sağlanabilmesiydi. Aynı zamanda solun ortaklaşa iş yapabilmesinin zeminlerinden birini de inşa etmekti. Sonuçlar bu açılardan daha uzun bir işçiliğin bizi beklediğini göstermektedir.
Önümüzde ilki Cumhurbaşkanlığı olmak üzere iki seçim dönemi bulunmaktadır. Sürecin peş peşe gelen seçim dönemlerinin atmosferinde yaşanması sokak siyaseti aleyhine sonuçlar doğururken sistem içi seçenekler lehine avantajlar yaratmaktadır. Siyaset sahnesini radikalinden ılımlısına, İslamcısından milliyetçisine sağın hegemonyasında dizayn etmeye dönük projelerin yerel yönetimlerde devreye sokulan birinci hamlesi başarılı olamasa da devam ettirilecektir. Başarısızlıktan başarı hikâyeleri şimdiden yazılmaya başlandı bile. Yavaş’ı kahraman haline getirmeyi başarabilirler ve sağa açılmayı meşrulaştırabilirlerse CHP tabanı üzerindeki sol hegemonyayı kırabilecek ve solu arkaik bir ideoloji olarak sunmayı başaracak; kapitalizm için belalı eşitlik, adalet, özgürlük taleplerini bertaraf edebilecekler.
Kapitalizmin ve türevi tüm seçeneklerin ideolojileri ve kültürleriyle birlikte krize girdiği tarihsel bir dönemde sağ seçeneklerin ehven olarak benimsetilebilmesi ancak sol ilkelerin ve değerlerin reel siyasetin handikaplı tartışmalarının içine çekilerek aşındırılmasıyla mümkün olabileceğinden, devrimcilerin ütopyalarına tavizsiz sahip çıkma zamanıdır. Faşistinden milliyetçisine, İslamcısından ılımlısına sağcılılaştırma ateşiyle memleket yangın yerine çevrilmeye çalışılırken yangına su taşımak bir görevdir. Su kaplarımızın yetersizliği, su taşıyıcıların zayıflığı ateşin söndürülmesi görevini ortadan kaldırmaz.
Samut Karabulut
Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı