Ankara’nın “hayır’ını örgütleyecek olanlar Demokrasi İçin Birlik’in çağrısıyla ODTÜ Mezunları Derneği Vişnelik Tesisleri’nde bir araya geldi. Etkinlikte ilk olarak hayır kampanyası için hazırlanan şarkılar dinlendi, sosyal medyada dolaşıma giren hayır videoları izlendi. Videolardan en çok alkışı Ankara Üniversitesi’nden ihraç edilen akademisyenlerin “Hayır gitmiyoruz” dediği video aldı. Ardından Ceren Ergenç, etkinlik programını açıkladıktan sonra Prof. Dr. Funda Başaran ve Rıza Türmen’i kürsüye davet etti.
“Hayır gitmiyoruz demeyi sürdüreceğiz”
İlk sözü alan Başaran, özellikle akademiden ihraçlar üzerinden ilerleyen OHAL’deki direnme eğilimlerini anlatarak akademiye dönük saldırılara karşı neler yapıldığını ve neler yapılacağını anlattı. Başaran şöyle konuştu:
1 Eylül’den bugüne kadar üniversiteden ihraç süreci başladı. Ankara Üniversitesi’nin pek çok fakültesi hocasız kaldı. Pek çok tez yarım kaldı. Süreç içerisinde üniversitenin örgütlenmesi sürecinde çok ciddi kutuplaşmalar yaşandı.Rektör Erkan İbiş aday olduğu ikinci seçimde daha önce aldığı oylarının iki katını aldı ve meslektaşlarımızdan hiçbir destek göremedik. Bu hikayede 7 Şubat’ta bir farklılık yaşandı. 7 Şubat gecesi çıkan, benim de ihraç edildiğim 686 sayılı KHK’nin ardından biraz önce gördüğünüz videodaki kararı aldık. “Hayır gitmiyoruz” dedik. Evet üniversiteleri gerekirse polis zoruyla terk ederiz ancak… Çünkü tüm arkadaşlar adına söylüyorum üniversiteler bizdik ve üniversiteler bizim. Üniversiteler de bizimle beraber gidiyor. Ancak üniversiteleri yeniden kurmak için elimizden gelen mücadeleyi yapacağız.
Üniversiteleri terk etmeyi düşünmüyoruz, odaları boşaltmayacağız. Hala derslerde bizim adımız yazıyor, hala odalarda bizim isimlerimiz yazıyor. 8-9 ve 10 Şubat’ta gerçekleştirdiğimiz toplantılar oldu, öğrencilerimizle buluştuk. Son olarak da 10 Şubat’ta öğrencilerimizi de dayanışmaya çağırdık. Orada 80 küsür yaşında mezunlar vardı, öğrencilerimiz vardı. Hiçbirimizin elinde taş sopa yoktu. Hepimizin derdi üniversiteye gitmek ve vedalaşmaktı. Ancak buna bile izin vermediler. Çok güzel destekler aldık, dayanışmayı hissettik. Hayır gitmiyoruz demeyi sürdüreceğiz. Önümüzdeki hafta hayır gitmiyoruz sürecinin altını dolduracak bir program çıkacak ve sizinle bu süreci paylaşacağız.
Başaran’ın ardından sözü AİHM eski hakimi Rıza Türmen aldı. Türmen, Türkiye’nin algıyla yönetildiğini ve bu algıya karşı hayır’ı savunanların sadece gerçekleri anlatma sorumluluğu olduğunu belirterek şunları söyledi:
Biz haziranda bu hareketi başlatırken siyaset alanının çok daraldığını ve TBMM’de siyaset yapmanın olanaksızlaştığı bir Türkiye’de siyaseti bir parça meclis dışına taşımak gerektiğini düşünmüştük. Bir hiyerarşisi olmayan, lideri olmayan, katılımcı, çoğulcu, dayanışmacı, itirazı olan herkesin kendisini bulabileceği yatay bir örgütlenme oluşturmak istemiştik. Bu büyük ölçüde gerçekleşti. Sivil toplumda çok büyük bir enerji var. Bu enerjiyi demokratik amaçlara yöneltmek lazım diye düşündük. Bu enerjinin ne kadar doğru bir yerde olduğunu görüyoruz. Bu Türkiye’deki demokrasi açısında yeni bir aşama. Sadece referandumda hayır çıkması değil sonrasını da şekillendirecek bir çaba. Referandum bizim için bir varoluş meselesi. Mesele demokrasinin var olup olmayacağı.
“Meydan okuyucu bir sorumluluk”
İletişim olanaklarının son derece sınırlandırıldığı bir ortamda mücadele ediyoruz. Ortada ne medya var ne özgürlükler var. Basın özgürlüğü yok toplantı gösteri özgürlüğü yok. Bu ortamda halka ulaşmak gibi son derece meydan okuyucu bir sorumluluk altına girmiş bulunuyoruz. Bunu yapmak için çok yaratıcı yöntemlere ihtiyacımız var. Mizah unsuruna ihtiyacımız var. Kitlelere dokunan yeni bir dile ihtiyacımız var mizah unsuru çok önemli. Kitlelere dokunmayı kolaylaştırıyor ve yeni bir güç kaynağı oluyor. Güçsüzlerin gücü haline geliyor.
Bizim gücümüz aslında şuradan geliyor: algı operasyonu yapmıyoruz. Gerçekleri anlatmaya çalışıyoruz. Gerçek anayasa değişikliğinde yazanlardır. Evetçiler genellemelerle algılar uyandırmaya çalışıyorlar. Türkiye’nin yönetim biçimi bu. Türkiye gerçeklerle değil algılarla yönetiliyor. O yüzden gerçekleri en yalın biçimde ve somut örnekler vererek anlatmak gerekiyor.
Evet çıkarsa nasıl bir Türkiye ortaya çıkacak bunu anlatmak lazım. Cumhurbaşkanı seçildiği takdirde meclisi fesih yetkisi var mı? Vardır. Bu cumhurbaşkanı partili midir? Siyasi parti üyesidir. O siyasi partinin başkanı olacak mıdır? Olacaktır. Peki yapılacak seçimlerde cumhurbaşkanının partisi seçimi kaybederse o zaman cumhurbaşkanı ‘Ben bu seçimi beğenmedim yeniden seçim olsun’ diyebilecek mi? Diyecek. Cumhurbaşkanının elinde çok büyük bir güç olacak. Yargı yasama yürütme tek bir elde toplanacaktır. Maddeleri okumamız ve anlatmamız yeterli. Bütün gücün tek elde toplandığı bir sistem geliyor. Cumhurbaşkanının tarafsız olacağını düşünmek biraz saflık olacaktır. Bu temek gerçekleri ulaştırmak lazım.
Bu yarış eşit olmayacak. Bunu göstermek de önemli. Ne halka iletişim bakımından eşit olacak ne harcanan paralar bakımında ne cumhurbaşkanıın meydanlarda konuşması bakımından eşit olacaktır. Bütün bu eşitsizlikleri göstermek lazım. Hayırcıları bağlayan belirli bir ideoloji yok. Burada bağlayan şey evet’in yanlış olmasıdır. Evet’in Türkiye bakımından son derece vahim sonuçları olmasıdır. Bunun için kucaklayıcı bir dil kullanmak lazım. Demokrasiler itirazın var olduğunu gösterebilen bir rejimlerdir. Başbakan “AKP Türkiye’dir, Türkiye AKP’dir dedi. Böyle otoriter rejimlerde itirazı olanlar görmemezlikten gelinir. Türkiye’de de olan budur. Bu sisteme itirazı olanları görmeyiz diyorlar. Bizim burada yaptığımız şey iktidarın yok saydığı bizlerin var olduğunu göstermektir. Bütün gücümüzle varlığımızı ve demokrasiye olan inancımızı sergileyebilmemiz lazım.
Güvenlik ve demokrasi tehlikede diyorlar. Ne kadar çok güvenlik o kadar az demokrasi gibi bir denklem yok. Hukuk devletinin ortadan kaldırıldığı durumda hiçbir şeyin güvencesi yoktur. Böyle bir TR mi güvenlidir? Hayır oyu çıkarsa o zaman insanların ölmediği demokrasinin geçerli olduğu özgürlüklerin var olduğu bir TR var olacaktır. Biz varız dememiz lazım.
Türmen’in ardından söz salona verildi ve katılımcılar referandum sürecinin nasıl örgütleneceği üzerine söz almaya başladı. Forumda Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Gani Kaplan, CHP Ankara milletvekili Şenal Sarıhan ve yönetmen Fatin Kanat da söz alarak önerilerde bulundu, Demokrasi İçin Birlik’in referandum sürecinde üstlendiği rolün önemine değindi.
Forum kısmının ardından atölyelerde hayır sürecinin nasıl örgütleneceği konuşuldu ve bu süreçte kullanılacak araçların üretimi gerçekleşti. Atölyeler şöyle: