Gericiliği, faşizmi yenmek Sivas’ta katledilen insanlarımıza karşı boynumuzun borcudur.
2 Temmuz 1993... Fikir üreten aydına, şaire, halk ozanına, tiyatrocuya, semah dönene, türkü söyleyene düşman olunur mu? İnsana sırf inancından kaynaklı, Alevi olduğu için düşman olunur mu? Günlerce, saatlerce süren kışkırtmalarla bir otelde bulunan insanlar “yakın lan”, “cehennem ateşi işte” denilerek devlet gözetiminde yakılır mı? Bizim ülkemizde yakıldı.
Yıllarca sol düşmanlığının bir gereği olarak toplumsal gericiliği devlet eliyle örgütleyenler 6-7 Eylül’den Maraş’a, Sivas’a uzanan katliamlar zincirini ördüler. 1993’e gelene kadar 80 darbesiyle de bitirilemeyen sol, bütün baskı ve teröre rağmen hayatın her alanında yeşermeye başladı. Öğrenci eylemleriyle, büyük işçi yürüyüşleriyle, demokrasi mücadelesiyle yükselen sola egemenlerin verdiği cevap baskı, terör, katliam oldu. Kürt halkının mücadelesi, binlerce insanın hayatını kaybettiği uzun bir kirli savaşla bastırılmaya çalışıldı. Diğer yandan hayatın her alanını işgal etmeye çalışan baskı rejimine rağmen kültürel, sanatsal üretim arttı, fikir dünyası zenginleşti. Aynı yıllar devlet eliyle örgütlenen siyasal islamın da yükselişe geçtiği yıllardı. Bu yükseliş bir süre sonra yerel yönetimlerde açık bir biçimde kendini gösterecekti.
Bu tarihsel fotoğraf Sivas Katliamı’nın neden yapıldığını daha kolay anlaşılır kılıyor. İnsanlığın binlerce yıllık tarihiden süzülüp gelen değerlere düşman kesilen güruhun attığı sloganlardan biri “Sivas laiklere mezar olacak” tı. Katliam sonrası Cumhurbaşkanı Demirel ve Başbakan Çiller gönül bağlarının katledilenlerle değil de katillerle olduğunu açıkça beyan ediyordu. İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu ise Aziz Nesin'i suçluyordu.
Sonrası malum... Katillerin cezalandırılmaması için yoğun çaba harcandı, kaçmalarına göz yumuldu. Günü geldi bazılarının AKP’li belediyelerde çalıştığı ortaya çıktı. Bazen utangaçça bazen açıktan iktidar tarafından sahiplenildiler. 2 Temmuz katillerinin avukatlığını yapanların birçoğu AKP’den milletvekili oldular. Katledilenlerin yakınları ise mağdur edildi. Ve dava uzun yıllar sonra zaman aşımına uğratıldı.
Ancak ne olursa olsun Sivas’ta yakılan insanların aydınlığını bu ülkenin üzerinden silemediler. Emperyalist politikalara, siyasal islamcı rejime, palazlandırılan gericiliğe rağmen bu ülkenin onurlu insanlarının mücadelelerini bitiremediler. Evet biz varız! Biz bu ülkenin gerçeğiyiz, geleceğiyiz. Alın terimizin hakkını isteyen işçiyiz; bugünü ve geleceğini isteyen gençleriz; eşitlik, özgürlük isteyen kadınız; demokratik bir ülkede eşit, özgür, barış içinde ve kardeşçe yaşamak isteyen Türkleriz, Kürtleriz, Ermenileriz, Araplarız, Lazlarız, Çerkezleriz... Eşit yurttaşlık hakkımızı isteyen Alevileriz. İnananlar, inanmayanlar diye saflaştırılmadığımız; inancımızdan mezhebimizden kaynaklı ayrımcılığa maruz kalmadığımız bir ülke istiyoruz. Halkı, toplumsal yaşamı koruyan gerçek bir laiklik istiyoruz.
Şimdi tükenmeye doğru ilerleyen siyasal islamcı rejim karşısında faşizm yerine özgürlük ve demokrasinin; gericilik yerine laikliğin; savaş yerine barış ve kardeşliğin; ayrımcılık yerine eşitliğin tesis edildiği bir ülke için mücadeleyi büyütme zamanıdır. Bu ülkenin bütün yurttaşlarını bu mücadeleye omuz vermeye çağırıyoruz. Artık “unutmadık” demek yetmiyor. Onların özlemini duyduğu bir hayatı kurmak aynı zamanda Sivas’ta katledilen insanlarımıza karşı boynumuzun borcudur. Dinmeyen acımız, bitmeyen öfkemiz, özlemimiz ve sevgimizde 35 canımızı anıyoruz. Işıkları yolumuzu aydınlatmaya devam edecek.