Kurtköy direnişi: O gün her yer 1 Mayıs alanıydı

Hacay Yılmaz | Pa, 06/05/2007 - 01:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Ben de yardım ediyorum, Birleşik Metal İş sendikası İzmir Şubesi üyesi işçi arkadaşların, yol hazırlıkları çalışmalarına. Yolluk hazırlıyoruz, yiyeceklerimizi. Birkaç saat sonra yola çıkacağız, hedef 1 Mayıs Alanı, hedef Taksim. Heyecanlıyız, coşkuluyuz. Şube başkanı arkadaşımız, kumanyaların eksiksiz hazırlanması için, biraz da aşırı titiz davranarak dakika başı hazırlıkları kontrol ediyor. Hazırlıklara katılamayan işçi arkadaşlar 2007 1 Mayıs’ında niçin Taksim’de olmak gerektiğini tartışıyorlar aralarında. Özellikle de yaşları genç olanlar daha bir hararetliler. Aynı ses tonundan çıkan bir cümle, sanki daha gür bir sesle, kulağımın içinden geçerek, beynime kazınıyor. “Bizden önceki sınıf kardeşlerimize borcumuz var. 77 katliamının hesabı için Taksim’de olmalıyız”. Beynime kazınanlar gözlerimi yaşatıyor. Umudunu artırıyor. Dar zamanda, içimden bir tahlil yapıyorum. “Sınıf tarihini unutmuyor. Tarihini unutmayan bir işçi sınıfı kazanır, kazanmayı hak eder” diyorum kendi kendime.

Erken hareket ediyoruz, yolumuz uzun, İstanbul’a, Taksim’e ulaşmak, tek amacımız. Yol boyunca, başka dostların otobüsleri var. DİSK’E bağlı diğer sendikalardan işçiler, Halkevleri üyelerinin otobüsleri, Yurtsever Cephe üyelerinin otobüsleri, HÖC üyelerinin, öğrencilerin arabaları. Aynı heyecan, aynı coşku aynı duygularla yol boyundalar. Bilincindeyiz, biz Taksim yasağını tarihe gömmek, 77 katliamının hesabını sormak için Türkiye’nin dört bir yanından gelecek, işçi ve devrimci kardeşlerimizle buluşacağız, siyasal iktidar ve onun yerel temsilcileri de yasağı devam ettirmek istemektedir. Bu durum, bilincimizin üzerine öfkemizi de eklemiştir. Daha şehirden çıkmadan, otobüslerimiz durdurularak, sözüm ona araç kontrolü yapılıyor. Dakikalarca bekletiliyoruz. Bu durum yol boyunca kurulan sayısız arama, kontrol ve engellemelerin de habercisidir.

Bursa iline yakın bir merkez, jandarma barikatı, “kimliklerinizi toplayacağız, bilgisayardan kontrol edeceğiz”. Otobüslerimizi sıralıyorlar arka arkaya. Vakit geçiyor, vaktin biraz daha geçmesini istiyor onlarda. Şube başkanımız ve başka arabaların sorumlusu arkadaşlarımızın itirazlarına hep birlikte omuz veriyoruz. Daha fazla tutamayacaklarını anlıyorlar, götürdükleri gibi geri getiriyorlar kimliklerimizi. On kilometre sonra bir başka barikat, aynı manzara, kontrol var. Beş on kilometre yine barikat, başka araçlarla birlikte trafik kuyruğu uzuyor. Anlaşıldı, bizi oldukça geciktirmek istiyorlar. İniyoruz otobüslerimizden, sloganlar atarak yürüyoruz, “kontrol için” kurdukları barikata doğru. Ya saldıracaklar, ya da fazla tutmadan bırakacaklar. Anlaşılan saldırıyı, İstanbul’a bırakmak üzere, bizi tutmadan bırakıyorlar. Nasıl olsa ileride, daha ileride bir tane daha “kontrol barikatı” var. Sayısını unuttuğumuz “aramadan” geçerek ve de hayli vakit kayıp ederek, onlarca otobüsle yola devam eden, başka arkadaşlarla buluşuyoruz, Feribota bineceğimiz yerde, bir “kontrol” barikatında. Anlamakta gecikmiyoruz, bu birlikteliği Feribota geçişle parçalamak gibi davranış içindeler. Bizde karşı tarafta birleşeceğiz. Saat sabah dokuz, yaklaşık on iki saattir yoldayız. Haber alıyoruz, Ankara’dan İstanbul’a gitmek isteyen sınıf kardeşlerimize, devrimci arkadaşlarımıza, Kurtköy gişelerinde polis saldırmış, gaz bombaları atmış otobüslere. Sloganlara dönüşüyor öfkemiz. “Baskılar bizleri yıldıramaz. 1 Mayıs’a Taksim’e. 1 Mayıs alanına çevriliyor Feribot. Bizlerin marşlarına, türkülerine alkışlarıyla eşlik ediyor, feribotun öteki yolcuları. Bir barikat daha var iskelenin İstanbul tarafında, bu defa tam engellemeye dönük bir çabaları var. “Arabaların muhakkak bir kusurunu bulun” diyor, görevli yanındakilere. Bizde hazırlıklıyız, tutmaya kalkışırlarsa, sloganlarımızla aşmaya çalışacağız. Ancak fazla tutmuyorlar. Nedenini daha sonra öğreniyoruz. Bizden sonra Feribotlara binen arkadaşlarımızı denizin ortasında tutmuşlar. Biz dört otobüs devam ediyoruz İstanbul’un içine doğru. Kurtköy’de Opet benzin istasyonunda bekleyen Ankara grubuyla buluşacağız.

Opet’te binlerce insan. Yaralılar, kafaları sarıklı insanlar. Birleşik Metal İşçileri sendikası genel merkez yöneticileri karşılıyor bizi. Eylem komitesinin kararını bekliyoruz diyor yöneticiler. Toplantı halindeler Halkevleri üyeleri, “yürüyeceğiz yoldaşlar” sözünü duyuyoruz alkışlar arasında. Binlerce insan var, TEM otoyolunun her iki yanında Opet’te. Saat on bir otuz anons yapılıyor, “yürüyeceğiz arkadaşlar, otoyolun karşı tarafına geçeceğiz”. Ve TEM otoyolu, yolu işgal ediyor binlerce insan. Halkevleri pankartları, DİSK flamalarına karışıyor en önde, SDP flamaları, Devrimci 1 Mayıs Platformu, Yurtsever Cephe, önde tarafta komitenin anons aracı... Yürüyoruz, sloganlarımızı haykırarak. Jandarma da hareketli, coplarını çekerek önümüze geçiyor, saldırıyor. Direniyoruz. Kısa bir gerileme yaşıyoruz. Ama dağılmıyor insanlar, yere düşmüyor pankartlar, bayraklar, işçilere moral ve direniş gücü oluyor, özellikle de öndeki Halkevleri üyelerinin pankartları, bayrakları. Kısa sürede yeniden yürüyüşe geçiyoruz. Bu defa coplarının yanı sıra, silahlarını da kullanıyorlar saldırganlar, havaya ateş ediyorlar. Hayır, durmuyor yürüyüş, yeni takviyeler alıyorlar engellemek için. Kararlıdır yürüyüşçüler, TEM otoyolu işgal edilmiştir. Biliyorlar, İstanbul’un başka yerlerinde, sınıf kardeşleri, devrimci arkadaşları da yürümektedir. Yürekler ortaktır. Hedef Taksim’dir. Madem ki saldırıyorlar, o halde, her yer direniş, her yer 1 Mayıs alanıdır bu saatten sonra. Kurtköy TEM otoyolu da bir direniş merkezi olacaktır.

Tek bir arabanın geçeceği şekilde izin vererek, yürüyor binler, pankartları ve bayraklarıyla. 1 Mayıs ve enternasyonal marşı yükseliyor, öndeki tertip komitesinin anons aracından. Kol kolayız. Güneş tepemizde. Sloganlarımıza destek veriyor, karşı yoldan geçen arabalar korna çalarak. Sen ne güzelsin 1 Mayıs, sen ne güzelsin kavganın kenti İstanbul, her yerin direniş alanı. Ve anons aracından yükselen haber dalgalanıyor. “Binlerce arkadaşımız, Taksim meydanına girmişler arkadaşlar”. Anlatılmazdır coşku. Tariflenemezdir haklılığın sloganlara yansıyan direniş inancı. Yürüyoruz TEM otoyolunda… Zamanın ayırdı, mesafenin hesabı yok. Marşlar, sloganlar, bayraklar var. Ne zaman sonra, “burada I Mayıs’ı kutlayacağız arkadaşlar” diyor, komite adına konuşan DİSK Birleşik Metal İş sendikası merkez yöneticisi. Yolun yan tarafındaki toprak araziye toplanıyoruz. Komite adına, orada bulunan, direnişçi grupların temsilcilerini çağırılıyor kürsüye. Halkevleri, Yurtsever Cephe, SDP, Devrimci I Mayıs Platformundan temsilciler konuşmalarını yapıyorlar. Direnmenin gururu var, gözlerinde ve ses tonlarında. Bir de, İstanbul’u her yerini direniş alanına, 1 Mayıs alanına çevirmenin ifadesi var sözlerinde, konuşmalarında. Tabii ki ortak sözcüklerden biridir, öteki sınıf kardeşlerinin ve devrimci yoldaşlarının 1 MAYIS TAKSİM ALANINA GİRMELERİ. Anons aracından yükselen sesle birleştirerek, yumruklarımız havada hep birlikte söylüyoruz Enternasyonal marşını.

“Bu Kavga En Sonuncu Kavgamızdır.

Enternasyonalle Kurtulur İnsanlık”

Kendi payımıza Taksime girememenin üzüntüsü ama Taksim meydanına giren öteki sınıf kardeşlerimizin, devrimci arkadaşlarımızın gururu var her birimizin gözlerinde otobüslerimize binerken. Çatışma anında bir birine karışan halkevleri bayraklardan bir tanesini hediye olarak alıyorum. Ve geri dönerken, işçi arkadaşlarımın sevincini ve gururunu gördükçe, içimden teşekkür ediyorum, direnişçi devrimci kardeşlerime.

“Artık Taksim bizimdir” diyor, işçi arkadaşlarımız. Bende ekliyorum, “Tarihe gömüldü, otuz yıllık yasak”