8 Haziran’da okullar kapanıyor. Bu yıl okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretime örgün olarak devam eden 14 milyon 811 bin 568 öğrenci ve aileleri için karneleri almak “tatil”e girmek anlamına gelmeyecek. Çünkü 4+4+4 yasaı ile değiştirilen eğitim modeliyle öğrenciler, öğretmenler ve veliler kendileri dışında belirlenmiş olan düzenlemelerin mağduru olacaklar. 10 yıldır AKPli Milli Eğitim Bakanlarıyla adeta bir yapboza dönüştürülen eğitim sistemi şimdi de 4+4+4 eğitim modeliyle tepe taklak ediliyor. Milli Eğitim Bakanlığı okullara gönderdiği genelgede bile bu sistemin “imkanlar dâhilinde” hayata geçirileceğini söyleyerek hiçbir teknik ve eğitsel hazırlık yapılmadan kavga dövüş meclisten geçirilen bu yasanın sakatlığını gözler önüne seriyor. En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim. Patronların, Dünya Bankası’nın ve cemaatlerin ihtiyaçlarına cevap veren, gerici – piyasacı-cinsiyetçi AKP iktidarı tarafından çıkartılan bu yasanın uygulanmasına izin vermeyeceğiz. Çocuklarımızı AKP karanlığına teslim etmeyeceğiz. Söz konusu olan geleceğimizdir. 4+4+4 sistemine karşı başlayan parçalı karşı çıkışları birleştireceğiz. Velilerle, öğretmenlerle, öğrencilerle okul okul, sokak sokak eğitim hakkımıza sahip çıkacağız.
Geleceğimizle oynamalarına izin vermeyeceğiz
AKP 10 yıldır eğitim sistemiyle oynuyor. 10 yılda 10 defa sınav sistemi değiştirdiler. Okul türleri, katsayılar, öğretmenlerin çalışma modelleri ve daha birçok konuda her Milli Eğitim Bakanı bir öncekinin yaptığını bozdu. Her gelen Milli Eğitim Bakanı sanki kendileri yıllardır iktidarda değilmiş gibi eğitim sistemindeki sorunlardan dem vurdu. Bu bahanelerle göz boyayarak eğitim sistemi bugünkü pespaye haline getirildi. Okullarda öğretmen açığı varken öğretmenler açıkta kaldı, sınavlarda kopya-şifre skandalları patladı, dershane sayısı ikiye katlandı, üniversite sınavında sıfır çekme rekoru kırıldı. Bu vahametin sorumlusu AKP’den hesap sormak için eğitim hakkımıza sahip çıkıyoruz.
Ömer Dinçer o koltuktan inmelidir
Şimdi de en köklü değişiklik AKP hükümetinin 4. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’e düştü. 4+4+4 modelinin, bu yıkıntının sahibi kendileri değilmiş gibi her gün yeni bir değişikliği duyuran Ömer Dinçer’in dönemine denk gelmesi tesadüf değil. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi döneminden beri Tayyip’in akıl hocalığını yapan Ömer Dinçer şimdi hem sermayenin ihtiyaçlarına cevap veren hem de AKP’nin yaratmaya çalıştığı gerici toplum yapısını yaygınlaştıran bir projeye imza atıyor. AKP’nin milli eğitime bakması için atadığı Ömer Dinçer, kitabında bilimsel hırsızlık yaptığı mahkeme tarafından tescil edilmiş ve öğretim üyeliğinden çıkartılmış biri. İhaleye fesat, nitelikli zimmet, sahte belge ve kara para aklanması kanununa muhalefetten dosyaları bulunuyor. Ömer Dinçer’in nasıl bir toplum istediğini ise 1995 yılındaki konuşması açıklamaktadır. “Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerine; daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum.” Ömer Dinçer “katılımcılık”, “ademi merkezilik” derken demokrasiden bahsetmiyor elbette ki. Yıllardır TÜSİAD gibi patron örgütlerinin dilinde olan bu kavramlar sermaye için katılımcılık ve esnekliği anlatıyor. Ömer Dinçer’in bakan olur olmaz ilk parlak projelerinden birinin Diyanet İşleri Başkanlığı’yla yaptığı çocuklara umre ziyareti, din kitapları ve daha çok imamın okullarda ders vermesi olması ise “daha Müslüman” yapıyı kurmak için attığı adımların kendisi. Bu sicile sahip bir bakanın ne çocuklarımıza dağıttığı süte ne de hazırladığı eğitim modeline güveniyoruz. Eğitim sistemini ve çocuklarımızın geleceğini böyle bir bakanın eline bırakmamak için eğitim hakkımıza sahip çıkıyoruz.
4+4+4 AKP’nin sermayeye ve cemaate verdiği 10. yıl hediyesidir
Ömer Dinçer AKP’den aldığı görevi layıkıyla yerine getiriyor. Ne var ki Başbakanın hocam diye hitap ettiği bu cevval bakanın bile 4+4+4 sistemini bu kadar hızlı geçirileceğini hayal edemediğini 2012’nin ocak ayının ilk günlerinde verdiği demeçten anlıyoruz. Ömer Dinçer gazetecilerin sorularını yanıtlarken diyor ki ''Normal şartlarda, 12 yıllık eğitimin zorunlu hale gelmesi için zamana ihtiyacımız var. Önümüzdeki yıl için zaten pratik olarak bu söz konusu olmaz, çocuklarımız için oturtulacak yerimiz olmaz.” İşte bu açıklamadan bir ay sonra yasa meclise geldi, Tayyip Erdoğan’ın “hafta sonuna yetiştirin” talimatıyla alelacele, AKPli 100 milletvekilinin komisyon odasını işgal etmesiyle hazırlandı. Mart sonunda yasalaştı. Bu yıl birinci sınıfa başlaması zorunlu hale gelen 2 milyon öğrencinin nasıl eğitim alacağı hala muğlâk. Ama eğitim sistemini değiştirmek AKP açısından o kadar ivedi ki ne bakanlığın verileri ne çıkacak sorunlar göz önüne alınmadı. Yangından mal kaçırır gibi çıkarılan bu yasa ile AKP hem kendisinden beklentisi olan sermayeye hem de İslamcı kadrolarına (ve cemaate) 10. yıl hediyesi vermiş oldu.
Eğitim hakkımıza sahip çıkıyoruz çünkü
Bu alelacele hazırlanan yasa Fettullah’ın fikir kulübü olan Abant Platformunda tartışıldı, 18. Milli Eğitim Şurasına AKP beslemesi sendika Eğitim-Bir Sen tarafından tavsiye kararı olarak sunuldu. Ama fikrin asıl sahibi hem cemaatin hem de onun sendikasının iman ettiği daha büyük güç olan “para”yı elinde bulunduran kuruluşlardır. 4+4+4 eğitim modeli ve geçtiğimiz yıl içinde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle eğitimde yapılan düzenlemeler Dünya Bankası ile yapılan “eğitimde dönüşüm” programından başka bir şey değildir. Tıpkı sağlıkta dönüşüm projesinde olduğu gibi eğitimi karlı bir sektör haline getirmek temel mantıktır. Kamu özel ortaklığıyla özel sektörden hizmet alımı, okul kiralama, özel sektöre arazi tahsis etme, FATİH projesi ve kamu ihale kanunu dışına çıkarılan tablet alımları, eğitime yatırım yapan şirketlere verilecek teşvikler yani özel sektöre peşkeş çekilecek kamu kaynakları sermayenin ilk etapta ağzını sulandıran uygulamalar olacak. Bunu peşi sıra gelen özel okullarla ilgili düzenlemeler, okullar hayat olsun projesi ile okul alanlarının işletmeye açılması gibi uygulamalar izleyecek. Yıllardır sermaye çevrelerinin ve özel okul patronlarının dile getirdiği birçok talebin zemini yasal olarak hazırlanmıştır. Özellikle mesleki eğitimin yaygınlaştırılması, mesleki eğitime başlama yaşının 9’a düşürülmesi, organize sanayi bölgelerinde açılacak okullar, stajyer çalıştırmaya dair yapılan düzenlemeler sermayeyi ucuz işçi konusunda ihya edecek, çocuk işçi çalıştırma yasallaşacaktır. Bu yasa “ulusal istihdam stratejisiyle” birlikte okunduğunda çalışma hayatındaki kölelik koşullarına eğitim sisteminden doğru sağlanacak katkı daha çok ortaya çıkmaktadır. Çocuk işçiliğine ve okullarımızın sermayeye kar alanı haline gelmesine, paralı eğitime izin vermemek için eğitim hakkımıza sahip çıkıyoruz.
AKP sermaye için önemli bir projeyi yine din sosuyla bezemektedir. Her yeni neo liberal düzenlemede olduğu gibi eğitim sistemindeki değişikliğin topluma anlatılmasında da “inanç özgürlüğü” malzemesi kullanılmıştır. AKPliler 28 Şubat’la süren düellolarında imam hatiplerin orta kısımlarının açılmasını büyük bir zafer olarak anlatmıştır. Oysa kendileri 28 Şubat’ın ürünüdür. “İleri demokrasinin” mimarı AKP zorunlu din dersine karşı yıllardır süren mücadeleye nispet yapar gibi din dersi sayısını arttırmıştır. “Seçmeli” din dersleri (okulların derslik ve öğretmen olanakları düşünüldüğünde bu derslerin seçmeli olmayacağı çok açıktır) ve müfredatta yapılan değişikliklerle artık din eğitimi çok küçük yaşlara kadar çekilmiştir. AKP yaptığı düzenlemelerle “sübyan mektepleri” olarak bilinen okul öncesi din eğitimini de yasallaştırmıştır. Tüm bunlar bir araya geldiğinde Tayyip Erdoğan’ın partisinin gençlik kolları kongresinde “dinine, kinine, diline sahip çıkan bir gençlik istiyorum” kükremesi daha iyi anlaşılmaktadır. AKP dindar ve itaatkâr bir toplum yapısını kurmak için en uygun alanı seçmiştir. Çünkü eğitim sadece sermaye için kar alanı değil aynı zamanda topluma resmi ideolojiyi en iyi yaymanın yoludur. Yıllarca her sabah Türklüğü için ant içerek büyütülen çocuklar şimdi de tek bir dinin/mezhebin bilgisiyle donatılacak, daha soyut düşünme yetisini kazanmadığı yaşlarda öğrendiği din bilgisiyle kaderci ve itaatkar bir fikrin kölesi olacak. İşte ancak böyle bir eğitim sisteminden yetişen nesiller %4lük maaş zammından tatmin olur, seçim zamanı sadaka kabul eder, borçla hayatını devam ettirir ama “çok şükür” der. Bugün dinsel gericilik neo liberalizmin katalizörü olmuştur. İşte ustalık döneminde yaptığı sermaye yandaşı halk düşmanı uygulamalarla kendi tabanından bile “sitem” alan AKP ile temsil edilen iktidar biçiminin böyle bir nesil üzerinden kalıcı hale gelmemesi için, kendimizin ve çocuklarımızın geleceğinin dinsel gericilikle karartılmaması için eğitim hakkımıza sahip çıkıyoruz.
Eğitim hakkımıza sahip çıkıyoruz çünkü
AKP gericiliği, eğitim sistemindeki düzenlemelerle kadınlar üzerindeki iktidarını da pekiştirmeye çalışıyor. 4. sınıftan sonra mesleki eğitim, açık öğretim ve imam hatiplerin tercih edilebilir olması ve lisedeyken evlenmenin önünün açılmasıyla kız çocuklarını 9 yaşından sonra okul dışında bekleyen seçenekler arttırılıyor. 4.sınıfı bitiren kız çocukları “normal” bir okulda eğitim hayatına devam etmezse ya örgün eğitime “haremlik selamlık” bir imam hatip okulunda devam edecek ya açık öğretimde eve kapatılacak, belki ucuz işçi olarak emek piyasasına katılacak ya da evlenip ona vakfedilen kutsal annelik rolüne soyunacak. Bu düzenlemeleri bir de Tayyip’in “üç çocuk doğurun”, “kürtaj cinayettir” açıklamalarıyla okuyunca kadına biçilen toplumsal rolün eğitim sistemiyle pekiştirileceği ve cinsiyetçiliğin her geçen gün daha çok artacağı görülmektedir. Tüm bu düzenlemeler Abdullah Gül’ün, Tayyip Erdoğan’ın ve Ömer Dinçer’in başrol oynadığı kız çocuklarının okula gönderilmesi için ve çocuk gelinlere karşı yapılan üç kamu spotunun televizyonda döndüğü günlerde meclisten geçirilmiştir. Bu ikiyüzlü kadın düşmanlarından hesap sormak için, cinsiyetçi eğitime hayır demek için eğitim hakkımıza sahip çıkıyoruz.
4+4+4 eğitim modeli birçok sorunla girecek hayatımıza. Bu sorunlar şimdiden başladı. Kimi okullar imam hatibe çevriliyor, kimi okullar bölünüyor, taşımalı sisteme dönüştürülüyor. Öğretmenlerin ve öğrencilerin alıştığı düzen bir anda alt üst ediliyor. Taşımalı sistemle ortaya çıkacak servis parası, beslenme parası, çocuğun yaşayacağı adaptasyon sorunu gibi sorunlar hasıraltı ediliyor. Bu yıl okula başlama yaşının erkene çekilmesiyle ders başı yapacak 2 milyon çocuğun hangi dersliğe sığdırılacağı bilinmiyor. 60 aylık çocukla 72 aylık çocuğun aynı sınıfta nasıl okuma yazma öğreneceğinin mantıklı bir açıklaması yok. Yapılan yeni düzenleme yeni müfredat demek ama hala Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlere açıkladığı yeni bir müfredat yok. Okul öncesi eğitimin zorunlu hale gelmemesi hem atanmayı bekleyen okul öncesi öğretmenlerine darbe indirdi hem de çocuğun gelişimi açısından önemli olan bu aşama atlanarak normalde anaokuluna gitmesi gereken çocuklar birinci sınıfa başlamak zorunda bırakıldı. 5.sınıftan sonra ortaokul kısmının başlamasıyla ortaya çıkacak norm kadro fazlası öğretmenlerin durumunun ne olacağı bilinmiyor. Okula devamsızlık hakkının arttırılması sınıf geçmenin kolaylaştırılması, 12 yılın sonunda her koşulda verilecek diploma eğitimin niteliğini yerlere düşürüyor. Bu sistem 12. sınıfın sonunda 4 işlemi tam yapamayan, okuma alışkanlığı olmayan gençlik yetiştirmenin sistemi olacak. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 4+4+4 sisteminin uygulamasıyla ilgili valiliklere gönderdiği genelge ise durumun vahametini o kadar iyi anlatıyor ki; “…Ancak imkan ve şartlara göre ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle birlikte de kurulabilir…” Ve bunun gibi içinde “imkan ve şartlara göre” muğlak ifadesi geçen bir sürü maddeden oluşan bu genelge eğitim sisteminde apar topar yapılan düzenlemelerin çok daha büyük sorunlarla da karşımıza geleceğini gösteriyor. Ömer Dinçer “bu yıl okullarda kayıt parası toplanmasıyla ilgili genelge göndermeyeceğim ama yine de para toplayan müdürle ilgili işlem başlatacağım” diye açıklama yaptı. Genelge gönderilse de gönderilmese de okullarda bağış ve çeşitli ihtiyaçlar adı altında para toplanmaya devam ediliyor. Göstermelik açıklamalar el altından milli eğitim müdürlüklerinde müdürlerle yapılan toplantılarda “bütçemiz bu kadar kendi kaynağınızı yaratın” sözleriyle tamamlanıyor. Bize dayatılan bu sorun yumağı eğitim sisteminin bedelini ödememek için eğitim hakkımıza sahip çıkıyoruz.
İşte bu yasanın hazırlanma sürecinde hiç bir katkısı olmayan, fikri alınmayan biz öğrenciler, öğretmenler ve veliler tüm bu sorunların mağduru olmamak için harekete geçmeliyiz. Onlar arkalarındaki sermayeye güveniyor. Bu yüzden bu kadar pervasız bu kadar saldırganlar. Ama kurdukları çarpık eğitim sistemi kendilerine oy verenler dahil herkesi sokağa çıkarıyor. Herkes çocuklarının geleceğinden endişe ediyor. Evet, okullar bu hafta kapanıyor. Gelecek yıl yaşanacak sorunlar yazın sıcağında hasıraltı edilmeye çalışılacak ama ne mümkün. Şimdi hiçbir tutarlı yanı olmayan bu eğitim sisteminde çocuğum ne olacak diye kara kara düşünmenin zamanı değil. Eğitim sistemindeki değişiklikle ilgili yazılacak çok şey söylenecek çok söz yapılacak çok eylem var. Bugünden başlayarak başta öğrenciler, öğretmenler ve veliler olmak üzere harekete geçme ve 4+4+4 sistemini kabul etmeme, durdurma zamanı. Halkevleri olarak bugüne kadar sokak sokak ördüğümüz eğitim hakı mücadelesini bu ülkede aydınlığı, laikliği, eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitimi savunan herkesle birlikte büyüteceğiz. Çocuklarımız ve geleceğimiz için 4+4+4 karanlığına izin vermeyeceğiz.
Halkevleri MYK