2 Temmuzu unutmadık: Katilleri aklayanlara, 4+4+4’le geleceğimizi karartanlara meydan okuyoruz

Cu, 29/06/2012 - 10:04
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Sivas katliamının üzerinden 19 yıl geçti…

19 yıl önce Sivas’ta gerici-faşist katliam gerçekleştirildi.

2 Temmuz 1993’te barış diyenler, kardeşlik diyenler, eşitlik, aydınlık diyenler Sivas’ta yakıldılar.

Sivas Katliamı eşit yurttaşlık talep eden Alevilere, Kürt halkına bir gözdağıydı.

Haklarını isteyen emekçilere yönelen bir sindirme harekâtıydı.

Bu katliam sadece galeyana getirilmiş gerici güruhun işi değildi. Planlı bir katliamdı. Kaldırım taşı döşüyoruz denilerek yol kenarları taşlarla dolduruldu. Günler öncesinden komşu ilçelerden gerici faşistler Sivas’a yerleştirildi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin düzenlediği şenliğe yurdun dört bir yanından aydınlar, sanatçılar katılıyordu. Şenlikler başlar başlamaz provokasyon başladı. Sivas’ta islamcı yerel gazeteler “Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlar” manşetleriyle çıktı. Müslümanları cihada çağıran bildiriler yayınlandı. Katliam adım adım hayata geçirildi.

Ve 2 Temmuz günü devletin gözetiminde 33 aydınımız Madımak Oteli’nde diri diri yakıldı. Onlarca insan yaralandı.

Her türlü toplumsal muhalefete, hak arama eylemine anında müdahale eden devlet Sivas’ta seyretti.

Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu “gazanız mübarek olsun” diyerek saldırganları kutladı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, tıpkı 80 öncesi “bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” sözüne benzer, katliamda “halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyin” diyordu. Başbakan Tansu Çiller “çok şükür otel dışındaki halkımız zarar görmemiştir” diyerek saldırıyı sahipleniyordu. Hükümetin sosyal demokrat kanadı ise tam bir acizlik içerisinde bulunuyordu.

19 yıl içinde ne oldu?

Ölenlerin yakınları ve sevenleri adeta mahkeme kapılarında süründürüldüler. Katiller kollandı, bir kısmı yurtdışına kaçırıldı. Maşaların bir kısmına göstermelik cezalar verildi. Ancak maşayı tutan eller yargılanmadı bile.

Yüzyıllardır topraklarımızda var olan katliamcı gelenek Madımaktan sonra da sürdürüldü. 1993 sonrası yüzlerce faili meçhul, köy boşaltmalar, her türlü hak talebine şiddetle cevap verme, gözaltı, tutuklama, işkence devletin sıradan uygulamaları haline geldi. Gazi Katliamı’nda, 19 Aralık Cezaevi katliamında, en son Uludere’de yine insanlarımız katledildi, yine yakıldı.

Biliyoruz ki bu katliamlar bu devran böyle gitsin, bu sömürü böyle devam etsin, işçiler haklarını almasın, halklar eşit yurttaşlar olmasın, toplum uyanmasın, sırtından sopayı eksik hissetmesin diye yapılmaktadır.

Katliamı yaratan zihniyet bugün bütün kadroları ile iktidara taşınmıştır. AKP iktidarı, yıllardır bir yandan açılım yalanlarıyla alevi yurttaşları kendisine yedeklemeye çalıştı, diğer yandan Sivas katillerini korumaya, kollamaya, aklamaya devam etti. Katiller yurtdışında istedikleri gibi yaşadılar, AKP’li büyükşehir belediyelerinde işe girdiler. Geçtiğimiz yıl kırmızı bültenle aranan Cafer Erçakmak’ın yıllardır Sivas’ta yaşadığı ve evinde öldüğü ortaya çıktı. Savcılığa bildirilmeden gömülmesine göz yuman Sivas Mezarlıklar Müdürü Cemal Karaca Sivas Belediye Başkanı Başdanışmanı yapılarak terfi ettirildi. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan yakanların yanında davaya katıldı. Katliamcıların avukatlarından 5’i milletvekili, 2’si belediye başkanı oldu. Katliam sanığı İhsan Çakmak 2004 yılından yakalandığı 2007 yılına kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesinde çalıştırıldı. 2011 yılında sanıklardan Vahit Kaynar Polonya’da yakalandı. Ancak Adalet Bakanlığı sanığın iadesiyle ilgili gereken işlemi yapamadı. Kaynar salıverildi. 

Sivas’ta katledilenlerin yakınları defalarca insanlık suçları zamanaşımı kapsamından çıkarılsın talebini AKP iktidarına ilettiler, tam 17 kez reddedildiler. Hâlbuki katillerin hak ettikleri cezayı almaları hükümetin elindeydi. Ve Sivas davası 13 Mart 2012 günü zamanaşımına uğratıldı.

AKP’den başka bir şey beklenemezdi. İktidarın Sivas’ta yakanlarla ideolojik, politik, duygusal bağları vardır.

Zamanaşımı kararından sonra Başbakan Erdoğan “milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” “Sivas’a birçok gidişimde babalarının haksız yere, herhangi bir taksiratı olmadığı halde idama mahkûm olduğu için ağlayan 15, 18, 19 yaşında kızlar var” diyerek safını göstermiştir. Onları sahiplenmiştir. Bu yüzden Sivas yangını hala sürüyor.

 

Bu gün neoliberal politikalarla halkın en temel haklarının gasp edildiği, Kürt sorununda “çözümsüzlük” politikalarının sürdürüldüğü, komşularla sıfır sorun derken tüm komşuların düşman edildiği koşullarda AKP iktidarı halkı düzen içinde tutabilmek, kendi tabanını arkasında saflaştırmak için gerici politika ve söylemleri yaygınlaştırıyor.

 

Bu nedenle 4+4+4 eğitim sistemini dayatıyorlar. Bu yasayla beş yaşındaki çocuklarımızı hiçbir şekilde hazır olmadıkları ilkokula zorla göndermek istiyorlar. Seçmeli adı altında zorunlu din dersleri ile tüm okulları imam hatipleştirmeye çalışıyorlar. Mesleğe yönlendirme adı altında çocuk işçiliği teşvik ediyorlar, yoksul çocuklarına ucuz işçi olmaktan başka yol bırakmıyorlar. Kesintili eğitim ile kız çocuklarının çocukken evlendirilmesinin önünü açıyorlar, kadının ikinci sınıf yurttaş olduğu bir toplum yaratmak istiyorlar. Eğitimi tamamen paralı hale getiriyorlar. Çünkü Tayyip Erdoğan itaatkâr, biat eden, yurttaş değil cemaat gibi yaşayan bir toplum istiyor.

 

Bu gün Sivas’ı anmak demek 4+4+4 eğitim modeli ile belirlenen gerici-piyasacı-cinsiyetçi saldırıya karşı mücadele etmek, bu eğitim sistemini durdurmak demektir.

 

Başbakan “Uludere değil kürtaj katliamdır, yasaklansın” diye buyuruyor. Başbakanlarının açtığı yoldan bakanları dökülüyor. Recep Akdağ, “Kürtaj yaşam hakkı ihlalidir”, Diyanet “kürtaj haramdır” açıklamaları yapıyor. Melih Gökçek “anası olacak kadın kendini öldürsün” sözleri ile kadın düşmanlığını ifrata vardırıyor. AKP iktidarı, kadın bedeni üzerinden yaptığı tartışmalarla gerici bir toplum kurmak istiyor.

 

Bu gün Sivas’ı anmak demek bütün bir toplumun üstüne çöken gerici, ayrımcı, erkek egemen düzene karşı kadının özgürleşme mücadelesini büyütmek demektir.

 

AKP iktidarı kendisi gibi düşünmeyen, kendi politikalarına karşı çıkan herkesi polis ve yargı aracılığıyla sindirmeye çalışıyor. Kütahya Eşme’de siyanürlü altın aranmasına karşı çıkan köylüler; Hopa’da, Erzurum Tortum’da HES’lere karşı doğayı ve yaşamı savunanlar; Termik santrallere karşı mücadele eden Gerzeliler, güvencesiz çalıştırılmaya karşı emeğine, işine sahip çıkan işçiler, akademisyenler, gazeteciler, belediye başkanları, Kürt siyasetçiler… Kısacası AKP’nin gerici, faşist, piyasacı politikalarına karşı çıkan herkes “terör konsepti”ne dahil edilerek yargılanıyor. KESK’e yapılan son operasyon bütün halkın, emekçilerin örgütlerinin AKP’nin faşizminin açık hedefi haline geldiğini gösteriyor.

 

Bu gün Sivas’ı anmak demek ülkeyi koca bir hapishaneye çeviren AKP karanlığına meydan okumak demektir.

AKP iktidarının Kürt halkına, emek ve demokrasi mücadelesi güçlerine, haklarını arayanlara, sanatçılara, aydınlara, üniversitelilere, gazetecilere dönük saldırganlığı karşısında direnen bütün kesimlerle omuz omuza mücadele etmek, gerici-faşist sindirme operasyonlarına meydan okumak demektir.

 

Bu ülke tarihi, katliamlar kadar direnişlerin de tarihidir.

Ve son sözü hep direnenler söyler.

 

Oya Ersoy

Halkevleri Genel Başkanı