AKP rejimine karşı solda birleşmek mümkün mü?

Sa, 11/12/2012 - 17:35
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Sarıyer Halkevleri tarafından düzenlenen, “AKP rejimine karşı solda birleşmek mümkün mü?” paneli 9 Aralık Pazar günü, Sarıyer Bosfor Restaurant’ta gerçekleşti. Çiğdem Çıdamlı’nın moderatörlüğünü yaptığı panele; Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Ergin Yıldızoğlu, Sendika.org Yazarı Ferda Koç, Yurt Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner ve BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel konuşmacı olarak katıldı. Dinleyicilerin de etkin katıldığı panelde, ağırlıklı olarak AKP karşıtı mücadelenin sol eksende birleşme olanakları ve AKP karşıtı hareketlerin Kürt sorununa bakışı tartışıldığı panel Sendika.Org tarafından canlı yayınladı.

 

 

 

“Biz AKP rejimi altında yaşamak istemiyoruz. Peki, nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz?”

Panelin açılış konuşmasını Çiğdem Çıdamlı yaptı. Konuşmasında panelin düzenlenme gerekçelerinden kısaca bahseden Çıdamlı “AKP rejimi dediğimiz zaman sadece Recep Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu partiyi değil, esasında gerici piyasacı, kadın düşmanı, Alevi düşmanı, Kürt düşmanı, yoksul ve emekçi düşmanı bir rejimin kurucu öznesini kastediyoruz. Panelistlerimizi, bu rejime karşı sol değerlerin ne olduğunu tarif etmeye ve bu rejimi nasıl devirebileceğimizi tartışmaya çağırdık. AKP karşısında solda birleşmek mümkün mü sorusuna bugüne kadar kendi ezberlerimiz üzerinden verdiğimiz yanıtları birlikte tartışmaya, sorgulamaya ve gerektiğinde de ezberimizi bozmaya çağıran bir panel düzenlemek istiyoruz. Çünkü bunu yapmadığımız zaman biz mahallelerimiz yıkılırken yan yana direnen insanlar, emekçiler olarak şu söyleyebiliyoruz. Biz AKP rejimi altında yaşamak istemiyoruz. Peki, nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz? Diyelim ki, laik bir ülkede yaşamak istiyorsak laikliği hangi güçlerin somut teminatıyla, bugün ülkemizde yaşayan hangi başka güçlerle birlikte gerçekleştireceğiz sorusunu sormak zorundayız. Kardeşin kardeşi boğazlamadığı bir ülkede yaşamak istiyoruz diyorsak aynı zamanda bunu hangi başka güçlerle birlikte yapabileceğimizi yeniden sormak durumundayız.” diyerek ilk sözü Merdan Yanardağ’a verdi.

 

 

“Türkiye'de üç temel politik güç vardır”

Yanardağ konuşmasının başında, Türkiye’deki üç temel politik gücün varlığından bahsetti ve bu üç temel gücün birlikte hareket olanaklarının olduğunun altını çizdi. “Birincisi sosyalist muhalefet, ikincisi Kürt siyasal muhalefeti ve üçüncü olarak gelişen bugüne kadar net bir biçimde tanımlanmayan bir Cumhuriyetçi muhalefet.” Yanardağ konuşmasında “Cumhuriyet’e dönük bu topraklarda iki tarihsel eleştiri vardır. Birincisi Cumhuriyet’e dönük İslamcı, gerici, dinci eleştiridir. Bu eleştiri tarihsel ve kategorik olarak iki ayrı özellik taşır. Kategorik olarak karşı devrimci bir eleştiridir. Tarihsel olarak gerici bir eleştiridir. Cumhuriyet’e dönük bir de bizim eleştirimiz, sosyalistlerin bir eleştirisi vardır. Bu eleştiri tarihsel olarak ilerici ve kategorik olarak devrimci bir eleştiridir. İşte tam burada liberal ve muhafazakar entelijansiya ideolojik bir hile yaptı. Cumhuriyet’e dönük her iki itirazı da demokratik bir itiraz gibi sundu. Dolayısıyla Cumhuriyet’e dönük devrimcilerin, sosyalistlerin eleştirileriyle gericilerin ve İslamcıların eleştirileri birbiriyle karıştı, iç içe geçti. Her ikisi de demokratik bir itiraz gibi sunulunca, dinci ya da gerici muhalefet iktidar karşısında soldan gelecek ya da toplumda bugüne kadar devletle sistemle sorunları olmuş, çatışmış, muhalefette kalmış, geniş toplum kesimlerinin direniş reflekslerini kıran bir etki yarattı.” dedi.

Yeni bir cumhuriyeti inşa edecek birlik

AKP rejimine karşı birleşme olanaklarına ilişkin ise şunları söyledi: “Eğer bu ülkede Kürt sorunu çözülecekse ve birlikte ortak bir gelecek oluşturacaksak, yeni bir Cumhuriyet inşa edeceksek sosyalist muhalefetin, Kürt muhalefetinin ve Cumhuriyetçi muhalefetin birleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de Kürt hareketi -Ortadoğu’daki diğer ülkelerden farklı olarak- laik, seküler bir harekettir. Türkiye’de PKK, Ortadoğu’daki tek laik, tek modern harekettir. Kürt coğrafyasında kadının bu kadar aktif olduğu başka bir hareket var mı? Birçok yerde kadın belediye başkanları var, kadın eşbaşkanlar var. Bu konuda BDP öncülük yaptı ve diğer partiler izledi. Ama bu, bu coğrafyadaki, bu topraklardaki ortak aydınlanma ve modernleşme sürecinin bir ürünüdür diye düşünüyorum. Dolayısıyla Kürt siyasal hareketi de Türkiye’nin genel aydınlanma mücadelesinin ve devriminin ürünlerinden biridir. Dolayısıyla Kürt siyasal hareketinin devletle değil, hangi toplum kesimleriyle bu işi birlikte çözebileceğini düşünmesi gerektiği kanaatindeyim. Esas olarak Türkiye’de solun ve geniş cumhuriyetçi muhalefetin Kürt muhalefetiyle birleşmesi halinde bu gerici, faşizan diktatörlüğün yıkılabileceğini ve Türkiye’de bir özgürlük ortamının inşa edilebileceğini düşünüyorum.”

 

 

“AKP rejimi tarihsel bir bloktur”

Panelde ikinci sözü alan Ergin Yıldızoğlu, tartışmayı iki eksende kurmak gerektiğinden bahsetti. Birinci eksen solun çok geniş tanımlanması ve birleşme söz konusu olduğunda komünistlerin yanı sıra AKP’den çok daha ileri özgürlük talebi içeren her kesimi bu birleşmenin kapsaması; ikinci eksen ise AKP rejiminin ne olduğunun tespitinin doğru yapılmasıdır. Yıldızoğlu konuşmasında, “AKP rejimi AKP’den oluşmuyor. AKP rejimi dediğimizde, aslında belirli bir tarihsel blokla karşı karşıya olduğumu düşünmeye başlıyorum. Kökleri Cumhuriyet’in öncesine kadar giden belirli sınıf ilişkilerinin uzun yıllar iktidar dışında kaldıktan sonra tekrar geri gelmeye başladığını ve liberal entelijansiyanın da yardımıyla bir tarihsel blok oluşturmaya başladığını düşünüyorum. Burada uluslararası ilişkilerinde çok önemli etkisi, desteği olduğu (açıktır). Çok önemli bir laftır, ilk AKP ortaya çıkarken ‘iç ve dış dinamikler ilk defa örtüşmeye başladı’ kavramı bu özgün tarihsel bloğun bir ifadesidir.  Bu tarihsel blok gittikçe gerici gittikçe baskıcı gittikçe toplumun muhalefet itiraz kanallarını eleştiri kapılarını kapamakta olan bir rejimi adım adım inşa ediyor. Ancak son dönemde bazı gelişmeler, hem inşa sürecinin henüz tanımlanmadığını hem de bu tarihsel bloğun iç istikrarını korumakta zorlanmaya başladığını düşündürüyor. Bu gözlem doğruysa bir karşıt proje oluşturmak, bir karşıt tarihsel blok oluşturmak için de, bir tarihsel an oluşmaya başladığını düşünmek ve geniş anlamda sol açısından yeni olanakların şekillenmeye başladığını düşünmek mümkün. Örneğin bu blok muhalefeti engelleyemiyor. Uluslararası ilişkilerini yönetmekte zorlanıyor. Bu bloğun uluslararası destekçileri, mimarları bu blok hakkında kuşkuya düşmeye başladılar. AKP rejimine karşı çıkarken bu tarihsel bloğa ve gittikçe baskıcılaşan ve totaliter özellikler sergileyen ekonomik, politik, kültürel politikalarına karşı çıkmak gerekiyor. Ancak bir tarihsel blok deyince belirli bir sınıflar matrisini ilişkisini düşünmek gerekir. Onu birleştiren söylem üzerinde durduğunu görmek gerekir. Dolayısıyla da bir blokla mücadele etmek için onun karşısına belirli bir sınıf ilişkilerine dayanan belirli bir söylemi benimseyen bir başka blok koymak gerekiyor. Şimdi sol yelpazeyi oluşturan güçlerin önündeki en önemli görevin bu olduğunu düşünüyorum.” dedi. AKP rejimine karşı oluşturulacak olan bloğun bir eksene, taşıyıcı bir kolona dayanması gerektiğini vurgulayan Yıldızoğlu; bu tarihsel bloğu oluşturma sürecinde bir asgari müşterek aramanın, bir program oluşturmanın aslında sınırlayıcı bir etki yapabileceğini, bu bloğun içinde birbiriyle çelişen ama var olması zorunda olan bir sürü talebin bastırılacağını ve özgürlük dinamiklerini zayıflatacağını düşündüğünü, ayrıca önemli olanın bu bloğu kurarken çelişkilerin farklılıkların farkında olmak ve esas olarak bunları ortadan kaldırmaya çalışmak yerine bunları yönetmeye çalışmanın yollarını bulmak gerektiğini sözlerine ekledi.

 

 

“AKP güçlü değil, aslında biz dağınığız”

Konuşmasına AKP'nin güçlü olmadığına, aslında AKP'ye karşı mücadele edenlerin dağınık ve örgütsüz olması AKP'yi güçlü gösterdiğine vurgu yaparak başlayan Sabahat Tuncel: “Türkiye'deki sol ve sosyalistlerin sadece sınıf meselesi üzerinden ya da sadece cumhuriyeti kurtarmak üzerinden bir tartışmasının eksik olacağını düşünüyorum. Mesela sol Kürt sorununa nasıl yaklaşıyor? Kürt sorunun çözümü konusundaki perspektifi nedir? Gerçekten Kürt sorununu, Kürdistan sorununu bu kadar rahat tartışabiliyor muyuz? Ben hala solun belirli bir kesimi içerisinde Türkiye ve Kürdistan sorunu çok rahat bir şekilde tartışabildiğimizi düşünmüyorum.” dedi.

“Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmak, Cumhuriyet'te yaşayan halkların haklarına sahip çıkmakla mümkündür”

Bugün AKP'nin bu kadar güçlü olmasında ana muhalefetin büyük rolü olduğunu söyleyen Tuncel sözlerine şöyle devam etti:  “Mesela ana muhalefet partisi hala Kürtlerin anadilde eğitim hakkını Türkiye'yi böler diye reddediyor. Anadilde savunma hakkını -açlık grevlerinde bu kadar gündemleşti - üniter yapıyı bozar, mahkeme dilini değiştirir diye şerh koydu. Ana muhalefet 89 raporundan bugün çok daha geri noktadadır. Mesela bugün Roboski katliamını en çok eleştirenlerden biri ana muhalefettir ama Roboski katliamına vize veren yine AKP, CHP ve MHP'dir. Sınır ötesi operasyona el kaldırdılar, ordu oradan aldığı yetkiyle bombaladı. Başbakan 'siz bana yetki verdiniz ben de o yetkiyle gittim bombaladım' diyor. Gerçekte CHP bugün ana muhalefeti hakkıyla yapsa bugün AKP orada duramaz. Mesela Kürtler halktır, bu halka haklarını vereceksin dese AKP bunun karşısında duramaz.

Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmanın kendisi bence Cumhuriyet'te yaşayan halkların haklarına sahip çıkmakla mümkündür. Bunlar olmadığı sürece Türkiye'de gerçek anlamda sorun çözülmeyecektir.”

“İktidar olma niyetinde olan bir parti bu ülkenin temel sorunlarını çözer”

“Kürt sorununu AKP çözemez, çünkü başbakan tam bir Kürt düşmanıdır. Sadece Türkiye'deki Kürtlerin değil Ortadoğu'daki Kürtlerin de düşmanıdır. Ama solun da bu haliyle bu sorunu çözecek durumu yok. Daha doğrusu niyeti yok. Sayın Kılıçdaroğlu'nun kendisi hem bir Kürt hem bir Alevi'dir, bölge insanıdır. Bölgede neler yaşandığını çok iyi biliyor. Dersim'de büyümüştür. Savaşın ne demek olduğunu çok iyi biliyor. Dolayısıyla barışın ne demek olduğunu da biliyor. CHP değişmiyor. İktidar olma niyetinde olan bir parti bu ülkenin temel sorunlarını çözer.”

“Kürtler kararını verdi, peki ya Türkler?”

“Türkler Kürtlerle nasıl yaşayacaklarına karar vermelidirler. Çünkü Kürtler Türklerle nasıl yaşayacaklarına karar vermiştir. Kürtler diyor ki biz bu ülkede yaşayabiliriz bizim diğer halklarla bir sorunumuz yok ama biz Kürt olarak yaşamak istiyoruz anadilimizi istiyoruz kimliğimizi istiyoruz kültürümüzü istiyoruz bu ülkede de kendi kendimizi yönetmek istiyoruz demokratik bir sistem istiyoruz Ben Türk yoldaşlarıma soruyorum siz bu Kürtlerle nasıl yaşayacaksınız bir karar verin yoksa bu işin içinden çıkmak mümkün değil.”

 

 

AKP'ye direnebilen üç kuvvet

Konuşmasına - önceki konuşmacıların aksine - Türkiye'de AKP'ye direnebilme yeteneğine sahip iki değil, üç temel kuvvet olduğunun altını çizerek başlayan Ferda Koç “AKP'nin tarihsel bloğunu dağıtacak yeni bir toplumsal süreç başlatmak buradaki ana momenti oluşturuyor. Bu noktada do AKP iktidarına karşı direnebilen güçlerinsinerjistik varlığının önemli olduğu düşüncesindeyim. AKP'nin temsil ettiği neo-liberal yeni sömürgecilikdüzenine karşı direnebilen aslında üç kuvvet var. birincisi Kürt hareketidir. Gerçekten de Kürt hareketi bu çarka karşı direnebilme yeteneğini her hükümet döneminde ayrı ayrı pratiklerle göstermiştir ve bundan sonra da göstereceği görülüyor. Cumhuriyetçi muhalefet değişik liderliklerle -kendi içerisinden değişik liderlikler üreterek-  ya da değişik liderliklere yedeklenerek Türkiye'de bir ana damar olduğunu ortaya koymaya başardı şimdiye kadar ve bundan sonra do çeşitli şekillerde ortaya kayacağını bekleyebiliriz. İktidar bununla da baş etme yeteneğinde değil. Ama bir üçüncü merkez de var: sosyal muhalefet. Yani gecekondusu başına yıkılmak istenen gecekondu halkının direnişi Melih Gökçek gibi bir Ankara imparatoruna Dikmen gibi küçücük bir mahallede – bin-bin 500 kişilik bir insan grubu – on beş yıldır direniyor ve Melih Gökçek eğer Ankara'da bir iktidar tedirginliği yaşıyorsa bu direnişin imkanlı olduğunu orataya koyan bu pratik sayesinde. Ya da küçük ama o ses getiren yumurtaların üniversiteden eksik olmaması ve AKP iktidarının üniversitede bir türlü bütün tahkimatını yapmasına rağmen hegemonya kuramayışı bu bakımdan bir iktidar rahatsızlığının bulunduğunu gösteriyor. Dolayısıyla AKP iktidarı dağıtan üç temel odaktan bahsederek düşünmemiz lazım. Zaten ben esasen bu üçüncü kavramın birinci ve ikinci öznelerin sinerjistik ilişkiye girmesinde ana rolde olabileceğini düşünüyorum.” dedi.

Ortadoğu'da iki demokratik kuvvet: Filistin ve Kürtler

Koç, konuşmasının ilerleyen kısımlarında birlik tartışmasına dair şunları söyledi: “Ortadoğu'da iki tane demokratik kuvvetin varlığını akıldan çıkarmamalıyız. Birinci Kürtlerdir, ikincisi Filistin'dir. Eğer Türkiye'de Cumhuriyetçi hareket Filistin ve Kürt sorunuyla bağlantısını samimi demokrat özgürlükçü ve eşitlikçi bir perspektifle kuramaz ise ancak Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve Avrupa Birliği'nin oluşturduğu masaya eklemlenerek kendi siyasi statükosunu güvencelemeye çalışacaktır. Böyle bir durumda da bu savaşın herhangi bir sonunu getiremeyeceğimiz gibi bu yeni oluşan statüko içerisinde de emperyalist nüfuzun bir oyuncağı olmaktan kurtulamayacağımız aşikardır. Eğer Ortadoğu'nun demokratik ve self-determinasyona dayanan bir geleceği olacaksa bu Türkiye'deki demokrasi güçleriyle Kürtler ve Filistinlilerin oluşturabileceği bir eksenin üzerinde kurulabilir.”

Kürt taleplerinin sosyalizasyonu

Kürtlerin talepleri ile neo-liberal sömürüye karşı verilen mücadele arasında ilişki kurulması gerektiğine vurgu yapan Koç, “Kürt taleplerinin sosyalizasyonu ise aynı zamanda Türkiye tarafında neo-liberal sömürgeciliğin yarattığı sonuçlarla mücadele eden halkın talepleriyle Kürt talepleri arasında mutlak bir uyuşmanın olduğunu göstermekle mümkündür. Kürtlerin bugün en çok öne çıkardığı kimlik hakkı talebi, anadilde eğitim hakkıdır. Peki, anadilde eğitim hakkının gerçekleştirilme imkanı nerededir? Eğitim özelleştirilmesinde midir? Kürtler anadilde eğitim hakkına ancak eşit, parasız ve kamusal eğitim sistemi ile ulaşabilirler. Anadilde eğitim talebini eşit, parasız ve kamusal eğitim talebi olarak Kürt hareketinin ortaya koyabilmesi lazım. Kürt hareketi mesela bunu 4+4+4 meselesi gündeme geldiğinde böyle bir birlik üretmeyi ıskaladı. Yani, milli eğitimin birliği, devlet tarafından verilirliği halkçılığı ve bütün kimliklere saygılı bir şekilde yeniden yapılanması tek bir muhalefet cephesinin örülmesinde kullanılabilir bir temeldir bu başarılabilirse bu iki uç bir araya getirilebilir düşüncesindeyim.” diyerek konuşmasını bitirdi.

 

 

“AKP Kürt sorunun çözmek değil, yönetmek istiyor”

Panelde son sözü İlhan Cihaner aldı. AKP'yi Kürt sorununun muhatabı olmaktan çıkarmak gerektiğini belirten Cihaner, “AKP Kürt sorunun çözmek istemiyor, iç politik konumuna göre bunu yönetmeyi istiyor. Bir ay içerisinde müzakereden çok sert bir savaşa dönen bir yalpalama içerisinde ve bütünlükçü bir programı olmadığı çok açık. Barış içerisinde yaşamanın koşullarını kısa sürede oluşturamazsak, geriye Türk'ün Kürt'ün Laz'ın Çerkez'in tüm etnik unsurların üzerinde yaşayabileceği bir yurt bile kalmayacaktır. Çünkü Ortadoğu'da yaşananlar ortada.” dedi.

AKP'ye karşı eylem birliği

Ayrıca AKP'ye karşı eylem ve reaksiyonda bir araya gelmek gerektiğine değinen Cihaner, sözlerine şöyle devam etti: “Halk düşmanı bir rejimle karşı karşıyayız, Kürt düşmanı, Alevi düşmanı, ırkçı, mezhepçi emek düşmanı en önemlisi ve sadece bu da değil, AKP içerdeki bu halk düşmanı politikalarının yanında AKP'ye asıl rengini veren neo-liberal küreselleşmeci ve emperyalizmin Ortadoğu'daki taşıyıcı konumunda olamasıdır. Bir rejime karşı birlik üç eksende oluşabilir. Birincisi liderlik ya da lider ekseninde olabilir, bunun zaten bugün koşulları yok. İkincisi bir program çerçevesinde olabilir. Bunu da Türkiye çok denedi. Özellikle bu yapıya nüfuz edecek yapıların taşıdıkları farklılıkları, arızaları da oraya götürecekleri için çok iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum. Ama esas olanı bence, eylem ve reaksiyon anlamında bir araya gelmek olduğunu, en verimli yöntemin de bu olduğunu düşünüyorum. Bunun örneğini Halkevleri özellikle 4+4+4 mücadelesinde ve diğer sol yapılanmalar çok güzel verdiler. Ya da halkın barınma hakkı çerçevesinde verilen mücadeleler buna örnek teşkil edebilir.”

“Cumhuriyetçi muhalefet kendi içerisinden sisteme karşı güçlü bir eleştiri çıkarmalıdır”

“AKP artık devletleşti. Bunun özellikle Cumhuriyetçi muhalefetin kabul etmesi sindirmesi biraz zor ama bunun mutlaka yapılması gerekir. Cumhuriyetçi muhalefet kendi içerisinden, sisteme rejime güçlü bir eleştiri çıkaramadığı için sloganların ötesine geçmedi. Örneğin 'Türkiye laiktir, laik kalacak' denildi ama Türkiye hiçbir zaman laik olmadı hepimizin bildiği gibi ve bu bir müddet sonra o boş kavramı öyle olmadığı halde sloganlarla savunmanın ötesine gidemedi ve o kavram çöktü. Ya da 'demokratik, sosyal, hukuk devleti' diyebileceğimiz bir program üstüne oturttu hep. Türkiye Devleti, hiç demokratik olmadı, hiç de hukuk devleti olmadı. Bunu eğer teşhis edip içerden güçlü eleştiri çıkarabilirse Cumhuriyetçi muhalefet bu yeniden kuruluşu, barış içerisinde demokratik özgürlükçü yeniden kuruluşu sağlayacak bir dinamik haline dönüşebilir diye düşünüyorum.”

“Kürt sorunun barışçıl çözümünü AKP'ye dayatmak gerekir”

Son olarak Cihaner, “Bizim ana eksenimiz bu muhalefet odaklarının tamamını kesen argümanlar olması gerekir. Bu da bence bir anti-emperyalist yaklaşım, iki anti-küreselci ve neo-liberal politikaların karşısında emek örgütlenmesini ön plana çıkaran yurttaşların haklarını ön plana çıkaran bir mücadele eksenin oluşması gerekir. O zaman bu eksen tüm muhalefet odaklarını hiç kimseyi uzaklaştırmadan keser ve bu arkadaki sorunun cevabını sol değerler üzerinde birleştirmiş oluruz.  Toplumsal muhalefet odakları AKP'nin kriz odaklarına daha fazla yoğunlaşırlarsa AKP'nin geriletilmesinin mümkün olacağını düşünüyorum. Bunlarda birisi dış politika, bir diğeri Kürt sorunu. Kürt sorunun barışçıl çözümünü tüm muhalefet odaklarıyla birlikte AKP'ye dayatmak lazım.” diyerek konuşmasını sona erdirdi.

Panelin ikinci kısmında ise dinleyicilere söz verildi. Dinleyicilerin tartışmaya katılımın da bir hayli yoğun olduğunun gözlendiği panel, bu ve benzeri tartışmaların genişletilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiği genel fikri ile sona erdi.

Panelin video kayıtları için tıklayın