Birgün gazetesi editörlerinden Selçuk Özbek'in perşembe günü IMF Başkanı Dominique Strass Kahn'a ayakkabı fırlatmak yoluyla yaptığı eylem yaygın medyadaki bazı gazeteci ve köşe yazarları tarafından sert eleştirilerle karşılandı. Eleştirilerin esas dayanağı ise "Gazetecilerin her olay karşısında tarafsız olması gerektiği" oldu. Haberciliğe emek verenlerden, bu konuda fikri düzeyde çalışma yürüten gönüllülerden oluşan Halkevleri İletişim Hakkı Atölyesi olarak bu dayanağın temelsiz olduğunu belirtiyor ve Özbek'in öğrenci kimliğinin yanında gazeteci kimliğiyle yaptığı bu eylemini destekliyoruz. Türkiye'deki tüm gazetecileri ise gazeteciliğin tarifi ve taraf olma konusunu liberal klişelerden uzaklaşarak yeniden düşünmeye çağırıyoruz.
Gazeteciler taraftır
Habercilik gerçek hayatı çarpıtmamayı, onu “olduğu gibi” aktarmayı gerektirir. Ancak bu, tarafsızlık anlamına gelmez.
Gerçek hayattan ne anladığınız, dolayısıyla sizin için neyin haber değerinin olup olmadığı doğrudan bir tarafgirlik meselesidir. Bugün emekçilerin sorunlarına kısıtlı yer veren gazete ve televizyonların magazine verdikleri önemin büyüklüğü doğrudan bir tarafgirlik sorunudur. İşsizliğin ve yoksulluğun arttığı bugünkü kriz döneminde gazetelerin ekonomi sayfalarında, televizyonların ekonomi programlarında sadece piyasayla, patron örgütleriyle, şirketlerle, borsayla ilgili haberler verilmesi taraf olmaktan başka nedir?
Bugün Özbek'i eleştiren köşe yazarlarının çoğu da mevcut adaletsiz sermaye sistemini yeniden üreten bu taraflı habercilik anlayışı çerçevesinde çeşitli eylemlerini sürdürmektedir. Onlar da patronlarının ihtiyaçları doğrultusunda yazılar kaleme almakta, haberler yapmakta; şık basın gezileri ve hediyeler karşısında şirketlerle ilgili gelişmeleri bu kurumlarla özdeşleşerek övgüyle aktarmaktadır.
Kimlik sorunu
Bu tarafgirliği yine Özbek’in eylemi yaptığı salona gazeteci kimliği ile girip girmediği üzerine odaklanan tartışmalarda görmek mümkün. Özbek’in gazeteci kimliğiyle toplantıya girmesini eleştirenler, “öğrenci kimliğiyle girseydi” diye akıl vermeye çalışanlar, gazetecilik etiğinden, tarafsızlık ilkesinden bahsederken kapıda öğrenci kimliğiyle içeri girmeye çalışanların uğradığı vahşi saldırıyı görmezden gelmektedir.
Sorulacak soruların bile akredite edildiği, “akredite olmayan” kişilerin kapılarda durdurulduğu ve hatta yerlerde sürüklenip gözaltına alındığı bir toplantıda sorgulanması gereken, “gazeteci” kimliğiyle içeri giren bir öğrencinin neden o kimliği kullandığı değildir. Burada sorgulanması ve üzerine gidilmesi gereken, milyonların sesini “dışarıda bırakarak”, güllük gülistanlık bir ortamda vaaz vermeye çalışanlar ve onların akreditasyonunun peşinde koşmak zorunda bırakılan gazetecilik mesleğidir.
Basın Konseyi de taraftır
Özbek'i eleştirenler arasında özellikle basın meslek kuruluşlarının bulunmasını üzüntüyle karşılıyoruz. Bir yandansa bu basın meslek kurumlarının bazılarının gerçek anlamda medya patronları lehinde taraf olduklarını hatırlatmak istiyoruz. Örneğin eylemi sert bir dille eleştiren Oktay Ekşi'nin başkanı olduğu Basın Konseyi'nin bir basın meslek kuruluşu olarak nasıl bir ciddiyeti, bir meşruluğu vardır? Basın Konseyi, yıllardır Oktay Ekşi'nin başında bulunduğu, Doğan Grubu'ndan Orhan Birgit'in, Tayfun Devecioğlu'nun, hatta POAŞ İkmal Optimizasyon Müdürü Sibel Elekdağ'ın yönetiminde yer aldığı, gazetecilerden daha çok patronları içeren, Doğan Grubu'nun paravan örgütüdür.
Basın şehitlerini unutmayın
Haberciliğe dair yukarıda bahsettiğimiz tanımlar dünya çapında geçerli olmakla birlikte yaşadığımız topraklarda bunun anlamı çok daha iyi bilinmektedir. Sermaye ideolojisinin tahakkümünde özünden kopartılmaya çalışıldığı günümüzde dahi gazetecilik, Türkiye toplumunun gözünde özgür, demokratik, adil bir ülke kurma yolunda bir siyasi mücadeleyle birlikte algılanmaktadır. Türkiye'de basın tarihi bu anlayışla gazetecilik yapmış, isimleri az bilinen olsun, çok bilinen olsun yüzlerce gazeteciyle doludur. Öyle ki birçok gazeteci bu mücadeleleri karşılığında yaşamlarını vermiştir. Anadolu'yu işgal edenlere karşı silah çeken Hasan Tahsin'den Gladyo, tarikatlar ve kontrgerillanın üzerine cesaretle giden Uğur Mumcu'ya, Kürt Halkı'nın insanca yaşam mücadelesinin parçası Musa Anter'den emekçi mücadelelerinin muhabiri Metin Göktepe'ye oradan geçmişiyle yüzleşmiş, demokratik bir ülkede yaşamı savunan savunan Hrant Dink'e Türkiye'nin basın tarihi özgürlük ve emekten yana gazetecilik yapmış ve bu uğurda şehit olmuş gazetecilerle doludur.
Gazetecilik tavır gerektirir
Sermayenin düzeni ve yarattığı piyasacı ahlak anlayışı gazetecileri, her türlü insani ve toplumsal bağlamından kopararak makinenin bir parçası; sermaye medyasının iki yüzlü tarafsızlık ilkelerinin doğrultusunda, vasıfsızlaşmış ve yabancılaşmış işgücü haline getirmeye çalışmaktadır. Bize göre ise bir eylemci gazeteci olabileceği gibi, bir gazeteci de eylemci olabilir! Önemli olan eylemin içeriğidir.
ABD'de Jerome Lawrence ve Robert E. Lee'nin yazdığı 1955 tarihli 'Maymun Davası' adlı oyununda bir gazeteci, gazetecinin görevini şu sözlerle tanımlar: "Gazetecinin görevi yaralanmış olanı rahatlatmak, rahat olanıysa yaralamaktır." Tarih bu anlayışa sahip gazetecilerin ülkelerini ve dünyayı daha adil, daha yaşanabilir kılma yolundaki mücadeleleriyle doludur. Bu gazeteciler tarihte yerini alacak diğerlerinin isimleri ise işten atıldıktan veya emekli olduktan hemen sonra unutulacaktır. Özbek bu anlamda -tıpkı Iraklı meslektaşı El Zeydi gibi- halkları rahatsız eden emperyalistleri yaralamış, halkların gönlünde yerini almıştır.
Halkevleri İletişim Hakkı Atölyesi