4 yıldır gericiğe, faşizme, yoksulluğa ve sömürüye karşı eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütüyoruz !
Halkevleri 74 yıl önce, savaşlarda milyonlarca insanını kaybetmiş, yoksul ve cahil bırakılmış bir halkın kaderini kitapla, bilgiyle, sanatla ve en önemlisi demokrasiyle değiştirmek için kuruldu ve demokratik kültür öğelerinin temellerinin atılmasında etkin bir görev üstlendi.
Bu nedenle kurulduğu günden beri tüm gerici iktidarların ve siyasi akımların hedef tahtasında olan Halkevleri; iki kez kapatıldı, yöneticileri defalarca gözaltına alındı, tutuklandı, malvarlıklarına el konuldu.
Ama yılmadık, susmadık !
Halkevleri olarak, halkımızın insanca yaşam özlemleriyle buluşmayı, başta eğitim ve sağlık hakkı olmak üzere en temel sosyal hak ve kazanımlarımızı sahiplenmeyi görev bilip, mücadelemize bayrak ettik.
Bu gün ülkenin dört bir yanında özellikle yoksul mahallelerde kurulu bulunan şubelerimizde başta kadınlar, çocuklar ve gençler olmak üzere halkımızla kucaklaşıyor, insanca bir yaşam ve güvenli bir gelecek için onlarla birlikte geleceğe yürüyoruz.
Halkevleri eğitimin ve sağlığın tam anlamıyla parasız olmasını savunur. Yürüttüğümüz faaliyetlerde eğitim ve sağlık gibi en temel insani hakların ve kamusal hizmetlerin herkese eşit, nitelikli ve parasız sunulması gereğini öne çıkarmaktayız. Bu hizmetlerden mahrum kalmanın sonucunda ortaya çıkan mağduriyetler karşısında ise dayanışma faaliyetleri örgütlüyoruz.
Üniversite öğrencilerinin, öğretmenlerin ve akademisyenlerin desteğiyle ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik sürdürdüğümüz eğitim çalışmalarımız, mahallelerde yaptığımız kitap dayanışma kampanyalarımızla paylaşımı ve dayanışmayı büyütüyoruz. İlköğretimden yükseköğretime kadar bütün bir eğitim alanının yoğun bir paralılaştırma saldırısıyla karşı karşıya olduğu günümüzde; bu saldırı karşısında, okullarda velilerle birlikte “toplu parasız kayıt” eylemleri gerçekleştiriyor, “bağış” adı altında “zorunlu” olarak toplanan paraları ödemeden çocuklarımızı okullara kayıt ettiriyoruz.
Son dönemde en fazla saldırıya uğrayan kamusal alanlardan bir diğeri olan sağlık alanında da; AKP nin “sağlıkta dönüşüm programı” karşı bir halk muhalefetini örgütlüyoruz. Sağlığı tamamen “paralı” hale getirmeyi amaçlayan uygulamalara; örneğin gündemde olan “Genel Sağlık Sigortası”na karşı çıkıyor; “paran yoksa öl” diyenlere meydan okuyoruz.
Bir yandan da yoksul mahallelerde, yoksulluğu hayatlarının her alanında en derin ve ezici biçimlerde yaşayan, çoğu okula gönderilmedikleri için okuma yazma dahi bilmeyen kadınlara yönelik, birçok şubemizde okur-yazarlık kurslarımız sürüyor. Yine kadınlara yönelik olarak ana-çocuk sağlığı, kadın sağlığı konulu seminerler; çocukların eğitimine ilişkin toplantılar; kadın günleri; kadın korosu, kadın tiyatrosu, kadın halkoyunu ekibi çalışmaları; kadınların yazdıkları öykü ve şiirlerin sergilendiği etkinlikler, kadınların el emeklerini ortaklaştırdıkları faaliyetler ve yerel kermesler düzenliyoruz. Bu tür faaliyetlerle yoksul kadınları bugün içine hapsoldukları ev içi yaşamın dışına çıkartarak, ortak bir zeminde buluşturmayı amaçlıyoruz.
19 Ağustos depremi sonrasında İzmit’te başlattığımız “Yeni Yaşam Evi” ve “Kadın Kooperatifi” gibi çalışmalarla, depremin hala kapanmamış olan yaralarının sarılması için yoğun çaba harcıyoruz. Yeni Yaşam Evi’nde eğitim gören kişi sayısı bu yıl 350’ye ulaştı.
Bu gün dünyanın dört bir yanında ABD Emperyalizminin halklara karşı bir savaş yürüttüğünü ve ülkemizin de emperyalizmin çıkarları için ateşe atılmak istendiğini biliyoruz. 1 Martta AKP hükümetinin çıkartmaya çalıştığı savaş tezkeresini reddeden bir halkın onurunu taşırken, Karadeniz’de “Karadeniz Uşağı Amerikan Uşağı Olmayacak” kampanyamızla, Güney illerimizde ise Irak’a gidip kamyon şoförü veya işçi olarak çalışmak zorunda kalan ve hayatlarını kaybeden kişilerin ailelerini bir araya getirerek kurduğumuz “Irak Mağduru İşçiler ve Aileleri Merkezi” ile, ülkemize ve onurumuza sahip çıkıyoruz.
İstanbul, Ankara ve İzmit’te açtığımız “Emek Çalışmaları Merkezleri” ile mahallelerin içlerine yayılmış küçük atölyelerden, organize sanayi bölgelerine kadar geniş bir alanı kapsayan işçi havzalarında fasoncu/taşeron şirketlerde, asgari ücretle, sigortasız, sendikasız, herhangi bir iş güvencesi olmaksızın çalıştırılan işçilerin sorunlarına çözüm üretmeye çalışıyoruz.
Halkevlerinin en önemli faaliyet alanlarından birisi de şüphesiz, kurulduğu günden beri aralıksız devam ettirmeye çalıştığı kültür- sanat çalışmalarıdır. Bugüne kadar bünyesinde birçok sanatçı yetiştiren Halkevleri, bugün de aynı bilinçle hareket ediyor. Yaşadığımız dönem ise kültürel yozlaşmanın sonuçlarının en ağır yaşandığı bir dönemdir. Televizyon ekranlarından her gün yaşamlarımıza yansıyan yoz kültür bir yanıyla özendirilmeye çalışılırken, diğer yanıyla kitleleri uyuşturmanın bir aracı olarak kullanılıyor. Halkevleri buna karşı bulunduğu her yerde “herkesin sanatla uğraşabileceği” anlayışı ile faaliyetlerini sürdürmekte; hemen her Halkevi Şubesinde tiyatro, müzik, halkoyunları, resim vb. eğitici kurslar ve sanatsal etkinlikler sürdürülmektedir.
Ve aydınlanmanın temsilcisi olan bir kurumun yoksul mahallelerdeki bu faaliyetleri, yoksullara sadaka dağıtarak kendine yedeklemeye çalışanları rahatsız ediyor. Bu mahalleleri kendi doğal oy deposu olarak gören ve buradaki insanların “tarikat” gibi gerici ilişkiler dışında hiçbir ortaklığı olmamasını isteyenler; Halkevlerini yoksul mahallelerde istemiyor. Onlar yoksul emekçileri hep tek başına teslim almak, çaresizlikle kendilerine el avuç açarken görmek istiyorlar.
Onlar örgütlü bir halktan korkuyor, kaderciliğin toplum içinde yayılmasını istiyorlar. Çünkü Halkevlerinde örgütlenen yoksullar, artık kaderlerine teslim olmuyor, geleceği yaratmak için sorgulamaya, hesap sormaya ve harekete geçmeye başlıyor.
Bu gün Halkevinin kapısından içeri adımını atan herkes; yoksulları daha da yoksullaştıran IMF programlarının altına imza atanların; fabrikalarımızı, madenlerimizi sermayeye peşkeş çekip, iş yerlerimizi ve ekmeğimizi ellerimizden alanların; şimdi de hastanelerimizi ve okullarımızı, yani sağlığımızı ve geleceğimizi satılığa çıkaranların karşısında; çaresiz ve tek başına olmadığını anlıyor.
Bu yüzden Türkiye ABD kuyruğunda Ortadoğu bataklığına sürüklenirken “Bu ülke bu halk satılık değildir” diyen Halkevciler ortaya çıkıyor. Bu yüzden yoksul bırakılan, yoksul bırakıldığı gibi bir de aşağılanan köylüyü gören Halkevciler, halkını aşağılayan Başbakan’ın karşısında hesap soruyor. Bu yüzden beş arkadaşları Mersin’de tutuklanmasına rağmen Halkevciler, Ankara’da gene Başbakan’ın karşısına çıkıp “Halkına hakaret edemezsin !” diyorlar.
74 yıl önce var olan Halkevleri; geçen süreçte gerçekleşen bütün baskılara karşı hala dimdik ayaktadır. Bu yüzden dün Halkevlerini ve Köy Enstitülerini kapatanlar da bugün “ılımlı İslam projesi”ni Türkiye toplumuna giydirmeye çalışanlar da boşuna uğraşıyorlar.
Biz; vardık, varız, var olacağız !
Türkiye halkının onuru ve yüz akı olan; ülkeyi diş ile, tırnak ile, umut ile, kitap ile, düş ile, emek ile yeniden kurmaya çalışan insanların 74 yıllık birikimi; Halkevleri’nde hep yaşayacak !
Nice Yıllara Halkevleri …
Abdullah Aydın /Genel Başkan