TECRİTİ KALDIRIN, ÖLÜMLERİ DURDURUN ! 19 Aralık 2000 tarihinde Türkiye’de yaşananlar, yalnızca ülkemiz demokrasi ve insan hakları tarihine düşülen bir başka kanlı not değil, sonuçlarını bu gün de derinden yaşadığımız bir toplumsal depremin miladıdır.
Bu tarihte yaklaşık 20 cezaevine düzenlenen “Hayata Dönüş Operasyonu” ile; 32 insan yaşamını yitirmiş, yüzlerce insan ağır biçimde yaralanmış; gerçekte cezaevi mekanlarının dışında da yürütülen bu operasyon ile, demokratik kişi ve kurumlar ağır baskı ve saldırılarla karşılaşmış, başta tutuklu yakınlarına ve insan hakları savunucularına yönelen toplu gözaltı ve tutuklamalarla, ülkemiz bir fiil darbe koşullarını yaşamıştır.
Operasyonun asıl yıkıcı sonuçları ise, ülke cezaevlerinde “tecrit” sistemine geçilmesi ile kendini göstermiştir.
19 Aralık 2000 tarihinden bu yana ülke cezaevlerinin tamamında uygulanmakta olan “tecrit”; sırf bir infaz sistemi olmanın ötesinde, doğrudan bir “işkence”, bir “insanlık suçu”dur. “Tecrit”, insanın doğasının ve en temel haklarının inkarı üzerine konumlanmış; çağdışı, akıl ve vicdan dışı bir cezalandırma rejimidir. Yalnızca insan hakları ve özgürlükler anlayışının değil, bilimin ve aklında red ettiği ve gerek birey, gerekse toplum nezdinde ciddi sakıncalarına işaret ettiği bir uygulamadır.
19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleşen operasyonun üzerinden 6 yıl geçti.
Bu 6 yıl, ne yazık ki bu kanlı operasyonun emrini verenlere ve katılanlara yönelik hiçbir adli veya idari yaptırımın uygulanmadığı; yaşanan onca ölümün, acının sorumlularının dokunulmaz kılındığı bir 6 yıldır ve öncelikle bu nedenle, hukuk ve adalet açısından başlı başına bir utanç ve acı kaynağıdır.
Ancak geçen bu 6 yıl, tecrit sisteminin tahrip edici sonuçlarının, cezaevlerindeki binlerce tutuklu ve hükümlü üzerinde çok daha açık biçimde gözlenmesine de vesile olmuştur. 19 Aralık 2000 öncesi, insan hakları ve bilim çevreleri tarafından dile getirilen bütün itiraz ve çekinceler, geçen süreçte birer birer doğrulanmıştır.
Bu gün “tecrit”, cezaevlerindeki binlerce tutuklu ve hükümlünün, onlarla ilk elden ilişkili olan yakınlarının, savunmanlarının hala en temel sorunudur; aynı zamanda cezaevi duvarlarını aşarak, bütün bir toplumsal yaşamı içine alan, demokrasi ve özgürlükleri boğan bir uygulamadır. Nitekim 19 Aralık 2000 “Hayata dönüş operasyonu”; gerçekte bütün bir ülkeyi ve halkı, tecrite alma operasyonudur !
“Tecrit”e son verilmesi için verilen mücadele de sürmektedir.
Son dönemde, 258 gündür tecrite karşı ölüm orucu eylemi yapan Av. Behiç Aşçı’nın şahsında simgeleşen bu mücadele, ne yazık ki dün olduğu gibi bu gün de resmi kişi ve makamların vurdumduymaz ve baskıcı tutumu ile karşılaşmakta, başta Adalet Bakanlığı hala çözümsüzlükte ısrar etmektedir.
Halkevleri, “tecriti kaldırın, ölümleri durdurun” şiarına sonuna kadar sahip çıkmaktadır.
Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin en temel haklarını ve insani gereksinimleri gözeten bir yaklaşımın hayata geçirilmesinde ve süre gelen toplumsal gerilimlerin sona erdirilmesinde, koşulsuz ve derhal “tecrit”in kaldırılması, tartışmasız atılması gereken ilk adımdır.
Bu istem, aynı zamanda bütün bir toplumun “tecrit”e alınması çabalarına da bir karşı duruştur. Çünkü, bir düşünürün de ifade ettiği gibi; cezaevlerinin varolduğu bir ülkede, kimin içerde kimin dışarıda olduğunun gerçekte bir önemi yoktur !
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.
Av. Ender Büyükçulha
Genel Sekreter