Başbakan Erdoğan’ın 25 ve 26 Mayıs’ta arka arkaya yaptığı kürtaj karşıtı açıklamalar, AKP iktidarının neoliberal muhafazakar toplum ve kadın (onlara göre aile) politikalarının bir yansımasından ibarettir.
Tayyip Erdoğan Uluslararası Parlamenterler Konferansı kapanış oturumunda yaptığı konuşmayla kadın düşmanı yüzünü bir kez daha açığa çıkarmıştır. “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum” diyen Tayyip Erdoğan, üç çocuk ile başladığı kadın bedenine yönelik saldırılarını devam ettiriyor. Bu açıklamadan bir gün sonra ise AKP Genel Merkez Kadın Kolları 3’üncü Kongresi’nde “Her kürtaj bir Uludere’dir” diyerek Kürt halkına karşı izlediği politikayı kadın düşmanı politikalarıyla iç içe geçiriyor.
Kürtaj hakkı kendi bedenleri, doğurganlıkları ve yaşamları hakkında söz sahibi olmak isteyen kadınların hak ve eşitlik mücadelesinin temel kazanımlarından birisidir. Öte yandan “yaşam hakkı”, “cinayet” gibi argümanlarla kürtaj karşıtlığının örgütlenmesi tüm dünyada hangi dini inanışı benimserse benimsesin muhafazakâr siyasi hareket ve partilerin temel söylemlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu söylemi erkek egemenliğinin ve kapitalizmin doğal ittifakı olan gerici / muhafazakar siyasi hareketlerin benimsemesi de elbette tesadüfi değildir.
Kadın bedeni üzerinde mutlak bir erkek tahakkümü kurmak isteyenler, kürtaj hakkı başta olmak üzere doğrum kontrol ve diğer tüm üreme hakları, kadına kendi bedeni üzerinde söz ve karar hakkı tanıdığı için, öncelikle bu hakları hedef almaktadır. Kadının emeğin yeniden üretimi sürecindeki eşsiz işlevi doğurganlığı, onun kontrolüne bırakmak yerine kendi denetimi altına almak isteyenler kadının toplumsal varlığını ancak doğurganlığı ile eşitleyerek, kendi erkek egemen kapitalist sistemlerinin sürekliliğini garanti altına almak isteyenlerdir.
Tüm dünyada bu anlayışla kürtaj karşıtlığını örgütleyenler cephesinde Türkiye’den AKP hükümetinin yer alması da tesadüf değildir. Çünkü AKP hükümeti, gerici, cinsiyetçi, piyasacı politikalarıyla iktidarda olduğu 9 yıl boyunca sistematik bir biçimde kadınların kazanılmış haklarını gasp etmiş, bir yandan emeğini değersizleştirirken bir yandan da sömürüyü derinleştiren bir kadın politikası izlemiştir. Kadın düşmanı olarak nitelenebilecek bu sistematik saldırı AKP hükümetinin gerici-piyasacı toplumsal tahayyülünde kadına biçilen rolü ev ile iş yeri arasında sınırlayan, kadını aile ile eşitleyerek kimliksizleştiren temellerle dayanmaktadır. Kadından sorumlu devlet bakanlığını Sosyal Politikalar ve Aile Bakanlığı’na çevirerek bu anlayışı resmi devlet politikası haline getiren AKP hükümetinin şimdi de kadınların kendi beden ve yaşamları üzerindeki söz ve karar hakkına saldırması sıradan bir gericiliğin, sıradan bir cinsiyetçiliğin ürünü değil, kadın düşmanı gerici- erkek egemen- neoliberal politikalarının bir gereğidir.
Fakat bu politikaların karşısında susmayan, patriyarkal kapitalizmin kendisine biçtiği gömleğe yırtıp atacak kadar cesur kadınlar her zaman vardı, şimdi de var. Halkevci Kadınlar geçmişten bugüne tüm dünyada kürtaj hakkı için eylem yapan tüm kız kardeşlerinin, kürtaj yasağını delmek için yaşamı, mesleği pahasına bu mücadeleyi yürüten kız kardeşlerinin bedel ödeyerek kazandığı bu hakkı dinciliğin, ayrımcılığın, piyasacılığın ucuz politika ve söylemine teslim etmeyecektir.
Yaşasın Kadın Mücadelesi
Bedenimiz, Emeğimiz Bizimdir
Halkevci Kadınlar