AKP hükümeti, seçim döneminde kendisine destek veren Dünya Bankasına karşılığını vermede gecikmedi. İktidara geldiğinden beri tüm yer altı ve yerüstü kaynaklarımızı satılığa çıkaran AKP, şimdi de suyumuza el attı.
Bakanlığın hazırladığı çalışmaya göre Türkiye genelindeki havzalar, sulama ihtiyacı da dikkate alınarak bölgelere ayrılacak. Bunun için akarsu ve göletler 49 yıllığına özel sektöre devredilecek.
Gerekçeleri hazır: Yağış miktarı beklenen düzeyin altında kaldı, küresel ısınma var. Susuzluğa çözüm bulmak lazım.
Siz hiç sermayenin olmayan bir şeye para verdiğini gördünüz mü?
Yaşanan su sıkıntısına karşı AKP hükümeti şu ana kadar hep halka ne yapması-yapmaması gerektiğini söyledi: “15 dakika değil 2 dakika duş alın, haftada bir kez duş alın, halılarınızı yıkamayın, tuvaletlerde sifonlara yarım basın, bol bol dua edin”
Bize sifonların içine ped şişe koyun, sifonlara yarım basın diye akıl verenlerin aklına sifon üreten şirketlere dönüp de küçük-tasarruflu sifon üretin demek gelmedi.
Kapılarının önünde halılarını yıkayan kadınlarımıza ceza yazanlar, zenginlerin villalarındaki havuzlarda toplanan suya dönüp bakmadı.
Peki hep halkın bir şey yapmasını isteyen, halktan fedakarlık bekleyen hükümetin yapması gereken hiçbir şey yok mu?
AKP bu gün durduk yerde su kaynaklarımızı satılığa çıkarmıyor! Dünya Bankası istiyor, AKP yerine getiriyor!
Tüm dünyada suyun özelleştirilmesi Dünya Bankası eliyle yürütülüyor. Önce su ücretleri artıyor. Özelleştirmeler sonucu su ücretlerinde Gana’da %95, Filipinler’de %400, Bolivya’da %300 oranında artış yaşandı. Güney Afrika’da ise ödeyemedikleri su faturaları yüzünden kolera salgını başladı.
Uzağa gitmeye gerek yok ülkemizde ilk uygulama Antalya’da yapıldı ve su hizmetlerinin özelleştirilmesi ile su ücretleri %7 oranında arttı.
2001’de su hizmetleri endüstrisi, şirketlere 1 trilyon dolara yakın kar getirdi. Görülüyor ki; “İnsanlığın karşı karşıya olduğu tehdit” yani kuraklık, küresel ısınma vs. Dünya Bankası ve uluslararası tekeller için bir fırsat kapısı oluyor.
Dünyada hep yıkımla sonuçlanan suyun özelleştirilmesi süreci iki kanaldan ilerliyor. Bunlardan birisi giderek kıtlaşan su kaynaklarının sermayeye teslimi, diğeri de su dağıtımının sermayeye devri. Türkiye’de su dağıtımı büyük oranda hala Belediyeler tarafından yürütülüyor. Ancak Dünya Bankası bu hizmetlerin özelleştirilmesini veya belediyelerin suyu piyasa fiyatının altında satmamasını istiyor.
Dünya üzerinde temiz içme suyuna ulaşamayan insan sayısı giderek artarken, ülkemizde de özelleştirmelerle su daha pahalı hale gelecek ve temel bir hak olan su de tıpkı eğitim sağlık alanında olduğu gibi kuralları piyasa tarafından belirlenerek halka ulaşacak.
Dünya Bankası eliyle yürütülen suyun özelleştirilmesinin sonuçları, halihazırda 1 milyarı aşkın kişinin içme suyundan mahrum kaldığı dünyamızda, bu sorunu daha da derinleştirecektir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler akarsu ve göletleri 49 yıllığına tekellerin hizmetine açıyor, en temel ihtiyaç olan suyun kamu yararına kullanılması ilkesi ise çiğnenmiş oluyor.
Suyun özelleştirilmesi kır ve kentte ciddi sorunlar doğuracak. Tarımda kullanılacak suyun fiyatı da, içme suyunun fiyatı da sermaye tarafından belirlenecek. Şu anda belediyeler tarafından sağlanan su hizmeti ise özelleştirme ile birlikte, piyasa kurallarında evimize ulaşacak, su zamları kapımıza dayanacak.
“Su” halkın hakkıdır. Su kaynaklarında ve kullanımında kamu mülkiyetinden vazgeçilmez.
İnsanca yaşam için gerekli temiz su miktarı halka ücretsiz olarak verilmelidir.
AKP hükümeti, trilyonluk bir pazar olan ve uluslararası tekellerin ekmeğine yağ süren su hizmetlerinin özelleştirilmesinden derhal vazgeçmelidir.
Halkın suya erişimi için yapılacak olan bellidir; akılcı politikalar geliştirilerek varolan su kaynaklarının kullanılması yoluna gidilmeli, akarsularımız yabancı tekellerin elinde kar aracı haline getirilmememelidir.
İstanbul Halkevi