Bir konuya dikkat çekmek için buradayız. Bugün burada son dönemlerde Türkiye’de giderek yaygınlaşan çocuk ölümlerinin ve kadın ölümlerinin nasıl bir toplumsal yıkım tablosunu önümüze çıkardığını ifade etmek için buradayız. Ceylan Önkol’un paramparça edilmiş bedeninin bu ülkede yürek sızlatmadığını söylemek mümkün değildir. 18 aylık bir bebeğin gaz bombası başına geldiği için yoğun bakımda ölümle cebelleşmesinin, bir annenin Porsuk Çayı’na iki çocuğunu atacak kadar hayattan kopmuş olmasının, 14 yaşında bir kızın tacize engel olmak nedeniyle 20 yerinden bıçaklandığının, sokaklarda çocuklarının organ mafyası tarafından çalındığı bir Türkiye tablosunda, vicdanın ve ahlakın sesini bir kere daha duyurmak için buradayız.
Bunun nasıl bir tablo olduğu, ellerimizden çocuklarımızın nasıl kaydığını bir kere daha yüksek sesle söylemek için buradayız. Ahlakın, vicdanın politikanın siyasetin her şeyin iflas ettiği bir noktadır. Bu ülke çocuklarını katletmeye başladı, çocuklarını kaybetmeye başladı. Bunlar münferit değil sistematik olaylardır. Eğer sokakta çocuklarımızı yalnız bırakmaktan yalnız hale geldiyseniz, bütün anneleri ve babaların “ne oluyor” sorusunu daha yüksek sesle sormaya başlaması lazımdır. Bunların tek tek kötü insanlar tarafından yapılmış olaylar olduğunu düşünmüyoruz. Bunlar bir tanesi savaş siyasetini ısrarla sürdürmenin sonucudur.
Annesinin memesini emerken başına gaz bombası gelen bir çocuğun gazete sayfalarında yer bulmamasını da anlayamıyoruz. Bu çocuğun ölümünün havadan ve hiçbir şeyden habersizken gelmiş olmasına tahammül edemiyoruz. Bütün bunların hesabının sorulmadığı, hepimizin korkarak yaşayacağı, kadınların ve çocukların katledildiği bir Türkiye olamaz.
Bütün toplumu kadınlarına ve çocuklarına sahip çıkmak için “neden” sorusunu daha yüksek sesle sormaya çağırıyoruz. Biz biliyoruz ki şiddet ve savaş siyasetini devam ettirirseniz Ceylan Önkollar, 18 aylık memedeki bebekler ölecektir. Biz biliyoruz ki neoliberal politikalarda ısrar ederseniz, her şeyi para, kar olarak görürseniz, yoksulluk, işsizlik ve bunun getirdiği cinnet halleri devam edecektir.
Biliyoruz ki bu yoksullaşma bir köydeki insanların yarısının organlarını satmasına neden olabilecektir. O zaman nedenlerini sorgulamamız lazım, o zaman siyasi iktidara bütün bulara yol açan politikalardan vazgeçmesini söylememiz lazım.
Sayın başbakan “üç çocuk doğurun” diyerek fetva veriyor. “Üç çocuk doğurun” diyenlere, çocuklarımızı koruyamayan bir devlete, nasıl çocuk doğurabiliriz diye cevap vermemiz lazımdır. O nedenle bütün anneleri, bütün babaları, bütün sorumlu yurttaşları çocuklarına sahip çıkmaya, kadınlara sahip çıkmaya, bu cinayet, şiddet ve işkencenin son bulması için eyleme, birlikte olmaya davet ediyoruz.
Eğer seyretmeye devam edersek sadece çocukları içerde koruduğumuzu sanmak gibi bir yanılsamayla karşı karşıya kalırız. Bu çocuklara sahip çıkalım. Hiroşima’da kocaman bombayı yukarıdan bıraktılar ve çocukları topluca öldürdüler. Ama bir haftalık gazeteleri takip edin; bu ülkede çocuklar tek tek ve sayıları fazlalaşarak ölmeye başladı. O zaman bu soruyu yüksek sesle sormanın, yan yana gelmenin zamanıdır.
Çağrıyı bir kere daha yineliyorum. Bütün haklarımız için, çocuklarımız için, şiddete ve savaşa son vermek, yoksulluğa son vermek ve insanca bir yaşam istemek için yan yana gelelim. Biz 25 Ekim’de, bunu daha yüksek sesle söylemek için Ankara’ya bütün yurttaşlarımızı davet ediyoruz. Haklarımıza sahip çıkalım diye kadınlarımız davet ediyoruz. Çocuklarımıza sahip çıkalım diye annelerimizi ve babalarımızı davet ediyoruz. İşsizlik ve yoksullukla cebelleşen bütün ebeveynleri, bütün yurttaşları Ankara’ya davet ediyoruz. Çocuklarımızın üzerinden o kirli ellerinizi çekin. Ölümlere, cinnet getiren annelerin intiharlarına, organ mafyasına doğru gitmiş çocuklarımızı ve çocukların katledilmelerine dur demek, nerden çıktığını bildiğimiz ama bürokrasinin üstünü kapatmak için elinden geleni yaptığı havan topu mermilerinin, gaz bombalarının elindeki tetiği çekenlere, “bu kötülüğü bu ülkeye yapmayın” demek için bir kez daha sesleniyoruz.
Barış içinde yaşamak istiyoruz. Ölüm korkusu olmadan yaşamak istiyoruz. Bunun için sizleri bir kere daha uyarıyoruz. Ve bunu daha gür sesle yapmak üzere bütün toplumu, insanca yaşamak isteyeni 25 Ekim’de Halkevleri’yle birlikte Ankara’ya davet ediyoruz.
İlknur Birol
Halkevleri Genel Başkanı