Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. 1972’den bu yana temiz ve yaşanabilir bir dünya
mücadelesinin simgesi olan Dünya Çevre Günü, bu yıl da insanlık için tehdit oluşturan kirlilik, enerji sorunu, tehlikeli atıklar gibi birçok çevresel soruna karşı mücadele günü olarak yaşanıyor.
O günden bu yana katlanarak artan sorunlar hem dünya hem ülkemiz halklarının yaşamını tehdit etmeye devam ediyor. Nükleer enerji lobileri ülkemizi nükleer çöplük haline getiriyorlar. AKP iktidarı ise nülkeer enerjinin kalkınma için şart olduğu yalanını söylemeye devam ediyor. Sinop’ta gündeme gelen nükleer santral kurma çalışmaları ülkemizin enerji ihtiyacı sorunu bahane edilerek ileri sürülse de bunlar siyasi bir tercih olarak dayatılmaktadır. Emperyalist ülkeler yeni ve yenilenebilir enerjiye yönelirken eski teknolojileri bizim gibi az gelişmiş ülkelere ihraç etmeye çalışıyorlar. Ülkemizin öz kaynakları planlı ve doğru bir şekilde kullanılırsa 2030 yılına kadar elektrik enerjisi talebi karşılanacak düzeyde olduğunu biliyoruz.
Son olarak Tuzla’da gömülü olarak bulunan ve tesadüfen ortaya çıkarılan tehlikeli atıklar, bu sorunun boyutunu ortaya çıkardı. Büyük kentlerde günde binlerce tona ulaşan atıkların yönetimi sorunu yakıcı bir hal almaktadır. Tuzla'da tesadüfen ortaya çıkan atık içerikli varilleri bu tablonun sonucu olarak yaşandı.
Denetimin olmadığı, çevrenin rant uğruna kurban edildiği yerlerde bu tür tehlikeli durumlara sıklıkla rastlıyoruz. Çevre Mühendisleri Odası’nın bölgeye gezi düzenlemesinin ardından yaptığı açıklamaya göre yasa her ne kadar “kirleten öder” dese de, bedeli ödeyenler yine halk oluyor.
ÇMO’nun açıklamasına göre İstanbul’da kayıtlı 12 bin, kayıtsızlarla birlikte ise 30 bin sanayi tesis 1-2 milyon ton tehlikeli atık üretirken, bu atıkların nerede ve nasıl depolandığı meçhuldur. Çevre ve Orman Bakanlığı, Tuzla Orhanlı olayında; yasa ve yönetmelikler çerçevesinde suçlu bulduğu kurum, kuruluş, firma ve kişiler hakkında, elindeki kanıtlar doğrultusunda suç duyurusunda bulunabilir veya gerekli cezalara çarptırabilecek iken, bu süreçleri işletmeyerek, ikinci kez görevi ihmal suçu işlemiştir.
Sorunlar bunlarla sınırlı değil… Nükleer tehditinin başımızın üzerinde hala dolaştığı, tehlikeli atıkların halkın yaşamını tehdit eder bir sorun olarak yaşandığı, ülkemizin doğal zenginliklerinin uluslararası tekellere paylaştırılmaya çalışıldığı, hala dünyadaki 1.1 milyar insan gibi temiz içme suyundan mahrum bırakıldığımız, kıyılarımızın kentsel rantın bir parçası haline getirilmeye çalışıldığı günlerde anıyoruz çevre gününü...
Bizler Halkevciler temiz ve insanca yaşanabilir bir çevre hakkının en önemli insan hakkı olduğu biliyoruz. Ve bu yolda siyanürlü altın arayan tekellerle savaşan Bergama köylülerinin direnişi bize yol gösteriyor. Bu direnişi hiçe sayan AKP hükümeti ise maden yasası ile siyanürlü altın arama, petrol, jeotermal ve her türlü maden arama faaliyetlerini çevresel etki değerlendirme kapsamı dışına çıkarıyor. AKP hükümeti doğal alanları yok edecek, ormanları ve meraları kaynak yaratmak adına ortadan kaldıracak, kıyıları rant alanı haline getirmek için yasal düzenlemeleri devreye sokarken, nükleer santraller için düğmeye basıyor.
Sonuç olarak;
Yaşanabilir bir çevre ve temiz bir dünya için nükleer santral inadından vazgeçilmeli, yenilenebilir enerjiye yönelinmelidir.
Yurtdışından ülkemize atık girmesi önlenmelidir. Tehlikeli atıklar, uluslararası
standartlara uygun depolarda tutulmalı; tehlikeli atık miktarını düşürecek geri kazanım
projelerine ağırlık verilmeli; insan sağlığı ve çevre için zararlı tehlikeli maddeler üretmeyen alternatif bertaraf yöntemleri kullanılmalıdır.