1 Eylül Dünya Barış Günü’nü, keşke yalnızca, Hitler faşizminin 1938’de Polonya’yı işgal ederek 50 milyon insanın canına mal olan İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başladığı gün olarak ansaydık.
Ancak faşizm de, emperyalist paylaşım hevesleri de, milyonların canına mal olan savaşlar da o kadar uzağımızda değil.
Bu 1 Eylül’e de Türkiye’de ve Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada savaşlarla giriyoruz.
İçerde faşizmi dışarıda aktif taşeronluğu benimseyen AKP, elde silah saldırıyor.
AKP, Kürt halkına da sınır içindekine de sınır ötesindekine de savaş ilan etti. Artık her gün sivil, asker, gerilla ölümleri “sayılarla” döküm olarak yayımlanıyor…
Afganistan, Irak, Pakistan, Somali, Libya emperyalist işgal altında kana bulanıyor…
Monarşiye isyan eden Bahreyn halkı Körfez’deki gerici Arap rejimlerinin işgali altında, gözlerden uzakta eziliyor…
Siyonist İsrail devletinin Filistin, Lübnan ve Suriye’deki işgali ve saldırıları sürüyor…
İran’ı hedef alan füze kalkanının inşası başladı…
Yemen iç savaş batağında…
Suriye topun ağzında…
İktidara gelir gelmez ABD’nin Irak’ı işgaline doğrudan katılmak için tezkere çıkarmak isteyen ancak savaş karşıtı muhalefete takılarak kısmen engellenen AKP iktidarı, gittikçe yayılan bu savaşlarda emperyalistlerin yanında ve halkların karşısında konumlanıyor…
Afganistan’ın başkenti Kabil’deki işgal gücünün komutasını, 1700 askeriyle Türkiye sürdürüyor.
Afganistan ve Pakistan’da ABD ve Türkiye istihbaratı savaş için birlikte çalışıyor…
Irak’taki işgal gücüne savaşın başından beri sunulan lojistik destek sürüyor…
Somali kıyılarındaki işgalde Türkiye donanması da yer alıyor…
Libya’da muhalefet henüz başlamışken, “Kaddafi insan hakları ödülü” sahibi Tayyip Erdoğan, “Öyle saçma şey olur mu, NATO’nun ne işi var Libya’da” demişti… NATO’nun işgal kararının ardından savaş gemilerini ve İzmir’deki askeri üssünü anında işgalin emrine sunan Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye’nin adı işgale ve savaşa ilk koşanlar arasında geçiyor…
Erdoğan’ın tüm sahte efelenmelerine karşın, Siyonist İsrail devleti ile askeri ve istihbarat işbirliği, silah ticareti sürüyor, ekonomik ilişkiler gelişiyor…
AKP bölgesel işbirliği deyince emperyalizm işbirlikçisi monarşilerden oluşan gerici Arap rejimleri ile ortak tutum almayı, aynı karede poz vermeyi anlıyor. “Demokrasi ve özgürlük” sevdalısı AKP’liler, Katar şeyhi, Bahreyn sultanı, Suudi kralı ile aynı karede sırıtıyor…
İran’ı hedef alan füze kalkanı AKP’nin onayıyla Türkiye topraklarına kuruluyor…
Suriye’ye yönelik savaş tehditlerinin elçiliğini AKP’nin dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu yapıyor…
Ortadoğu’yu emek gücü, doğal varlıkları ve enerji kaynaklarıyla sömürgeleştirmek isteyen emperyalistler, 10 yıl önce 11 Eylül 2001 saldırılarını bahane edip “terörle savaş” konseptini uydurmuşlardı. Bu dönemde başlayan işgal siyaseti halkların direnişine takılıp tökezledi.
Şimdi de Arap halk hareketlerinin tetiklediği değişim dalgasını kontrol altına almak için “insani müdahale” konseptini uydurarak ilk örneğini Libya’da sergiledikleri ve Suriye’yi de aynıbiçimde tehdit ettikleri bir saldırı dalgası başlattılar.
Bütün işbirlikçiler gibi açık bir onursuzluk sergileyerek, her iki duruma da kolayca uyum saplayan AKP iktidarı bu savaşlarda daima emperyalizmin hizmetinde, halkların karşısında oldu.
Hatta şimdilerde bu bölgesel denklemlerde yer alarak elde ettiği avantajı kendi yurttaşı olan Kürtlere karşı kullanmanın hevesinde, ABD’yle, Irak’la, İran’la, Suriye’yle pazarlıklar yürütüyor. Her gün hepsi genç hepsi yoksul cansız bedenler ülkenin dört bir yanındaki evlere yas taşıyor. AKP iktidarı barış eylemcilerine, barış analarına saldırıyor. Hak ve barış sözleri AKP iktidarının şovenist, milliyetçi savaş çığırtkanlığı; “yeni terörle mücadele stratejileri” binlerce tutuklama, ölüm ve yaralamayla sonuçlanan saldırılarıyla rehin alınıyor.
Tüm bu yaşananlar emperyalizmin ve işbirlikçilerinin, halklara karşı topyekün savaşıdır. AKP kendi çıkarlarını ABD emperyalizmi ile, İsrail siyonizmi ile, gerici Arap rejimleri ile özdeşleştirmiş; halkların eşitlik, özgürlük, barış özlemlerinin karşısına dikilmiştir.
Ekonomik krizin kapıya dayandığı, iktidarın faşist yüzünün ayan beyan ortaya çıktığı, Deniz Feneri örneğinde olduğu gibi kokuşmuşluğun artık gizlenemez hale geldiği, Kürt açılımının bir kirli oyun olduğunun açığa çıktığı şu dönemde savaş AKP tarafından aynı zamanda iktidarı güvence altına alan bir yönetme stratejisidir.
Türküyle Kürdüyle bugün AKP’nin birbirine düşman etmeye çalıştığı Türkiye halklarının çıkarı içeride de dışarıda da barıştan geçmektedir.
Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin geleceğini belirleyecek tek meşru güç, halkların özgür iradesidir ve bu savaşlar, halkların özgür iradesinin önüne egemenler lehine bir set çekmektedir.
Bizim Türkiye’de, Ortadoğu’da, dünyada halkların eşitlik, özgürlük mücadelelerinden başka bir müttefikimiz yoktur.
İmamın Ordusu’nun kurşunlarına hedef olmak pahasına hakları için mücadele edenler, barış için yürürken vurulup düşen Kürdün, barış diyen anaların, eşitlik ve özgürlük için başkaldıran Ortadoğu halklarının dostu; halkların sesini boğmak isteyen emperyalistlerin, despotların, eski-yeni işbirlikçilerinin, iktidardaki-muhalefetteki işbirlikçilerin düşmanıdır.
Bu nedenle faşizme karşı, emperyalizme karşı, işbirlikçiliğe karşı, halkların bağımsız mücadelesini boğmak isteyen tüm halk düşmanlarına karşı inadına barış demeye devam edeceğiz.
Sınır içi ve sınır ötesi askeri operasyonlar durdurulsun; AKP Kürt halkının siyasi temsilcilerine barışçıl mücadele kanallarını tıkamaktan vazgeçsin. Kürt sorununun demokratik çözümü için halkların talepleri temel alınsın.
Afganistan-Pakistan, Lübnan, Somali ve Libya’daki birlikler geri çekilsin.
Irak ve Libya işgallerine tahsis edilen askeri üsler kapatılsın.
AKP iktidarı, Suriye’nin iç işlerine karışmaktan ve ABD ile birlikte hareket etmekten vazgeçsin.
Siyonist İsrail devletiyle bütün ikili ilişkiler kesilsin.
Kahrolsun emperyalizm ve faşizm!
Yaşasın Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, Ortadoğu halklarının eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesi!
Halkevleri Genel Başkanı
İlknur Birol