AKP iktidarının uyguladığı politikalar yoksul halkın hayatını gasp eden acımasızlıkta devam ediyor.
Özellikle son birkaç yıldır sıkça duyduğumuz “Kentsel Dönüşüm” projeleriyle Ankara, İstanbul, İzmir, İzmit başta olmak üzere birçok ilde halkın evsiz kalması pahasına yıkım planları yapılmakta ve insanlarımızın evleri yıkılmaktadır.
Daha dün Dikmen Vadisi Halkı böyle saldırıyla karşı karşıya kaldı. Sabahın erken saatlerinde Melih Gökçek’in yıkım ekipleri, binlerce çevik kuvvet ve panzerler eşliğinde Dikmen Vadisi’ne geldi. Daha önce sahipleriyle anlaşılan evleri yıkma bahanesiyle Vadiye giren yıkım ekipleri, içinde insanların oturduğu evlere yöneldiler ve karşılarında Dikmen Halkını buldular.
Sadece barınma haklarını savunan halkın üzerine panzer sürüldü, tazyikli su sıkıldı ve gaz bombalarıyla saldırıldı. Onlarca insan yaralandı, gözaltına alındı.
Saldırının sinyalleri geçtiğimiz günlerde bir televizyon programına katılan İ. Melih Gökçek tarafından verilmişti. Gökçek “bu işi bitireceğiz” demişti. Ama iş o kadar kolay bitmedi. 70’li yıllardan bugüne yolunu, suyunu, elektriğini bin bir zorlukla, mücadeleyle getiren, aylardan beri İ.Melih Gökçek’in tehditlerine boyun eğmeyen, birliğin, beraberliğin, dayanışmanın en güzel örneğini gösteren vadi halkı saldırı karşısında canla başla direndi ve evlerini yıktırmadı.
İ. Melih Gökçek’in bu kadar saldırganlaşmasının sebebi ise açıktır. Dikmen Vadisi’ndeki bütün evler yıkılarak yerine plazalar, lüks villalar yapılmak istenmektedir.
İ. Melih Gökçek, “kentsel dönüşüm projeleri” ile Ankara’nın çehresini değiştirmektedir. Ama değişen yalnız mekânlar değil, binlerce insanın yaşamıdır.
İ. Melih Gökçek, 2008 yılında bu kentsel dönüşüm projelerinden 1.5 milyar dolar kaynak beklediğini söylemektedir. Bu para, binlerce yoksulun daha da yoksullaşması, toprağı, evi elinden alınıp sokağa atılması demektir.
Melih Gökçek’in Dikmen Halkına önerileri şunlardır;
- Belgeli (yani tapulu veya tapu tahsis belgeli) konut sahiplerinden, proje sonrası yörede bir konuta sahip olabilmeleri için; en az 400 metrekare toprak, 30 milyar TL para talep etmektedir. Eğer 400 metrekare toprağınız yoksa, eksik kısım için metrekare başına 450 YTL ayrıca para talep etmektedir.
- Belgesiz konut sahiplerine ise, onları uygun koşullarda “yerinde ıslah” etmek yerine, 16 milyar TL karşılığı “Doğu kent”te arsa önermekte, ancak bu arsa üzerine belediyenin belirlediği projeye uygun dubleks villa yapmalarını şart koşmaktadır !
- Bu koşulları kabul ederek sözleşmeler imza atan yöre sakinleri, 7 gün içinde evlerini yıkıp, vadiyi terk etmek zorundadır. Ancak belediye, belgeli konut sahiplerine vereceği konutların niteliği, yeri ve teslim süresi konusunda hiçbir yazılı, açık ve kesin taahhütte bulunmamaktadır. Aynı şekilde belgesiz konut sahiplerine verilecek arsaların da yeri ve teslim zamanı meçhuldür.
Çoğu yoksulluk, hatta açlık sınırı altında yaşam mücadelesi veren, düzenli bir işe ve gelire sahip olmayan, sosyal güvencesi dahi bulunmayan yoksul emekçi insanların; bu koşulları hiçbir şekilde yerine getiremeyeceği açıktır.
Oysa halkın mağdur edilmeyeceği, gerçek anlamda kenti dönüştürebilecek projelerin hayata geçirilmesi mümkündür.
Halk tapulu tapusuz ayrımı yapılmadan bölge ıslah edilmeli, kimse mağdur olmamalıdır. Bölge yaşabilir biçimde bütün alt yapı hizmetleriyle yeniden düzenlenmelidir. En önemlisi tüm bunlar halkın onayı alınarak yapılmalıdır.
Bir çok benzer projede halkın; mağdur edilmeden konut sahibi yapıldığı bilinmektedir. Nitekim Dikmen Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi’nin 90 yıllara ait 1 ve 2. etaplarında; taksit ödemelerinin yapılan konutların teslimi sonrası başlatılması, belgeli veya belgesiz herkes için yerinde ıslah sağlanması, daha yüksek kira yardımı yapılması gibi daha adil olanaklar yaşama geçirilmiştir
Ama İ. Melih Gökçek bunu tercih etmemektedir
Açıkça görülmektedir ki İ. Melih Gökçek’in amacı vadi halkının ve tüm kentin yararına bir kentsel dönüşüm gerçekleştirmek değil, buraları sermayeye peşkeş çekerek rant sağlamaktır.
Bu politikaların tek bir anlamı vardır. Halk düşmanlığı. Açıktır ki İ. Melih Gökçek tıpkı mensubu olduğu AKP gibi halk düşmanıdır.
Sağlıklı ve yaşanabilir kentsel mekan üretimi açısından oldukça sorunlu bir kentleşme tarihine sahip ülkemiz için, dönüşüm veya yenileme yoluyla kentsel mekanın yeniden düzenlenmesi önemli bir ihtiyaçtır.
Ne var ki yerel iktidarların somut uygulamaları ve siyasi iktidarın bu alana özgü yasal düzenlemeleri, başka bir ihtiyacı karşılamaya yöneliktir; kentsel rantı sermayeye pazarlamak ! Bu açıdan gündemde olan kentsel dönüşüm projeleri; fabrikalarımızın madenlerimizin özelleştirilip satıldığı, eğitim-sağlık- sosyal güvenlik gibi temel kamusal hizmetlerin piyasalaştırıldığı; yani ülkemizin IMF ve Dünya Bankası güdümlü uygulamalarla uluslararası sermayeye peşkeş çekildiği bildik sürecin asli bir parçasıdır.
Sorun asla bir gecekondu tasfiye sorunu değildir ! Çünkü TBMM gündeminde olan yeni yasal düzenlemelerle, yıllardır yerleşik olunan eski imarlı alanlar ve hatta tapu sahipleri içinde, anılan dönüşümün önü sınırsız biçimde açılmaktadır.
Yani “kentsel dönüşüm” adı altında şimdide yaşadığımız kentler, üstelik içinde bizler olduğumuz halde, sermayeye pazarlanmaktadır !
Barınma hakkı ve yaşanabilir bir konut en temel insan hakkıdır.
Bizler Halkevciler olarak halkın barınma hakkını gözeten, gerçek anlamda bütün bir kentin, kamunun yararına bir kentsel dönüşüm istiyoruz.
Paranın, bütün insani değer ve kurumların üstünde tutulduğu bir düzeni red ediyoruz.
Bizler; insanca bir yaşam, güvenli bir gelecek ve yaşanabilir konut istiyoruz
İstanbul Halkevi Başkanı
Av.Oya ERSOY
AKP iktidarının uyguladığı politikalar yoksul halkın hayatını gasp eden acımasızlıkta devam ediyor.
Özellikle son birkaç yıldır sıkça duyduğumuz “Kentsel Dönüşüm” projeleriyle Ankara, İstanbul, İzmir, İzmit başta olmak üzere birçok ilde halkın evsiz kalması pahasına yıkım planları yapılmakta ve insanlarımızın evleri yıkılmaktadır.
Daha dün Dikmen Vadisi Halkı böyle saldırıyla karşı karşıya kaldı. Sabahın erken saatlerinde Melih Gökçek’in yıkım ekipleri, binlerce çevik kuvvet ve panzerler eşliğinde Dikmen Vadisi’ne geldi. Daha önce sahipleriyle anlaşılan evleri yıkma bahanesiyle Vadiye giren yıkım ekipleri, içinde insanların oturduğu evlere yöneldiler ve karşılarında Dikmen Halkını buldular.
Sadece barınma haklarını savunan halkın üzerine panzer sürüldü, tazyikli su sıkıldı ve gaz bombalarıyla saldırıldı. Onlarca insan yaralandı, gözaltına alındı.
Saldırının sinyalleri geçtiğimiz günlerde bir televizyon programına katılan İ. Melih Gökçek tarafından verilmişti. Gökçek “bu işi bitireceğiz” demişti. Ama iş o kadar kolay bitmedi. 70’li yıllardan bugüne yolunu, suyunu, elektriğini bin bir zorlukla, mücadeleyle getiren, aylardan beri İ.Melih Gökçek’in tehditlerine boyun eğmeyen, birliğin, beraberliğin, dayanışmanın en güzel örneğini gösteren vadi halkı saldırı karşısında canla başla direndi ve evlerini yıktırmadı.
İ. Melih Gökçek’in bu kadar saldırganlaşmasının sebebi ise açıktır. Dikmen Vadisi’ndeki bütün evler yıkılarak yerine plazalar, lüks villalar yapılmak istenmektedir.
İ. Melih Gökçek, “kentsel dönüşüm projeleri” ile Ankara’nın çehresini değiştirmektedir. Ama değişen yalnız mekânlar değil, binlerce insanın yaşamıdır.
İ. Melih Gökçek, 2008 yılında bu kentsel dönüşüm projelerinden 1.5 milyar dolar kaynak beklediğini söylemektedir. Bu para, binlerce yoksulun daha da yoksullaşması, toprağı, evi elinden alınıp sokağa atılması demektir.
Melih Gökçek’in Dikmen Halkına önerileri şunlardır;
- Belgeli (yani tapulu veya tapu tahsis belgeli) konut sahiplerinden, proje sonrası yörede bir konuta sahip olabilmeleri için; en az 400 metrekare toprak, 30 milyar TL para talep etmektedir. Eğer 400 metrekare toprağınız yoksa, eksik kısım için metrekare başına 450 YTL ayrıca para talep etmektedir.
- Belgesiz konut sahiplerine ise, onları uygun koşullarda “yerinde ıslah” etmek yerine, 16 milyar TL karşılığı “Doğu kent”te arsa önermekte, ancak bu arsa üzerine belediyenin belirlediği projeye uygun dubleks villa yapmalarını şart koşmaktadır !
- Bu koşulları kabul ederek sözleşmeler imza atan yöre sakinleri, 7 gün içinde evlerini yıkıp, vadiyi terk etmek zorundadır. Ancak belediye, belgeli konut sahiplerine vereceği konutların niteliği, yeri ve teslim süresi konusunda hiçbir yazılı, açık ve kesin taahhütte bulunmamaktadır. Aynı şekilde belgesiz konut sahiplerine verilecek arsaların da yeri ve teslim zamanı meçhuldür.
Çoğu yoksulluk, hatta açlık sınırı altında yaşam mücadelesi veren, düzenli bir işe ve gelire sahip olmayan, sosyal güvencesi dahi bulunmayan yoksul emekçi insanların; bu koşulları hiçbir şekilde yerine getiremeyeceği açıktır.
Oysa halkın mağdur edilmeyeceği, gerçek anlamda kenti dönüştürebilecek projelerin hayata geçirilmesi mümkündür.
Halk tapulu tapusuz ayrımı yapılmadan bölge ıslah edilmeli, kimse mağdur olmamalıdır. Bölge yaşabilir biçimde bütün alt yapı hizmetleriyle yeniden düzenlenmelidir. En önemlisi tüm bunlar halkın onayı alınarak yapılmalıdır.
Bir çok benzer projede halkın; mağdur edilmeden konut sahibi yapıldığı bilinmektedir. Nitekim Dikmen Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi’nin 90 yıllara ait 1 ve 2. etaplarında; taksit ödemelerinin yapılan konutların teslimi sonrası başlatılması, belgeli veya belgesiz herkes için yerinde ıslah sağlanması, daha yüksek kira yardımı yapılması gibi daha adil olanaklar yaşama geçirilmiştir
Ama İ. Melih Gökçek bunu tercih etmemektedir
Açıkça görülmektedir ki İ. Melih Gökçek’in amacı vadi halkının ve tüm kentin yararına bir kentsel dönüşüm gerçekleştirmek değil, buraları sermayeye peşkeş çekerek rant sağlamaktır.
Bu politikaların tek bir anlamı vardır. Halk düşmanlığı. Açıktır ki İ. Melih Gökçek tıpkı mensubu olduğu AKP gibi halk düşmanıdır.
Sağlıklı ve yaşanabilir kentsel mekan üretimi açısından oldukça sorunlu bir kentleşme tarihine sahip ülkemiz için, dönüşüm veya yenileme yoluyla kentsel mekanın yeniden düzenlenmesi önemli bir ihtiyaçtır.
Ne var ki yerel iktidarların somut uygulamaları ve siyasi iktidarın bu alana özgü yasal düzenlemeleri, başka bir ihtiyacı karşılamaya yöneliktir; kentsel rantı sermayeye pazarlamak ! Bu açıdan gündemde olan kentsel dönüşüm projeleri; fabrikalarımızın madenlerimizin özelleştirilip satıldığı, eğitim-sağlık- sosyal güvenlik gibi temel kamusal hizmetlerin piyasalaştırıldığı; yani ülkemizin IMF ve Dünya Bankası güdümlü uygulamalarla uluslararası sermayeye peşkeş çekildiği bildik sürecin asli bir parçasıdır.
Sorun asla bir gecekondu tasfiye sorunu değildir ! Çünkü TBMM gündeminde olan yeni yasal düzenlemelerle, yıllardır yerleşik olunan eski imarlı alanlar ve hatta tapu sahipleri içinde, anılan dönüşümün önü sınırsız biçimde açılmaktadır.
Yani “kentsel dönüşüm” adı altında şimdide yaşadığımız kentler, üstelik içinde bizler olduğumuz halde, sermayeye pazarlanmaktadır !
Barınma hakkı ve yaşanabilir bir konut en temel insan hakkıdır.
Bizler Halkevciler olarak halkın barınma hakkını gözeten, gerçek anlamda bütün bir kentin, kamunun yararına bir kentsel dönüşüm istiyoruz.
Paranın, bütün insani değer ve kurumların üstünde tutulduğu bir düzeni red ediyoruz.
Bizler; insanca bir yaşam, güvenli bir gelecek ve yaşanabilir konut istiyoruz
İstanbul Halkevi Başkanı
Av.Oya ERSOY