Halkevleri, 80 yıllık yürüyüşüne bu ülke topraklarında, insanca yaşam, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin bayrağını, yoksullar, işçiler, işsizler, kadınlarla daha da yukarı kaldıran bir halk örgütü olarak devam ediyor.
19 Şubat’ta 80. kuruluş yıldönümünü kutlayacak olan Halkevleri bugün AKP iktidarının saldırısı altında kuşatılmaya, itibarsızlaştırılmaya çalışılırken, AKP iktidarı aynı zamanda halkın tüm kesimlerine, muhalif olanlara saldırısını da azgın bir biçimde sürdürüyor.
AKP iktidarının tüm muhalif kesimleri baskı altına aldığı, tehdit, şantaj, tutuklama operasyonlarıyla etkisizleştirmeye, itibarsızlaştırmaya çalıştığı bir ortamda Halkevlerinin 80. yılını kutluyoruz. Bu nedenledir ki kutlamalarımız dahi bir siyasi içerik halini alıyor.
80 yıllık bir halk örgütü olan Halkevleri’nin “kamu yararına dernek statüsü” 4 Nisan 2011 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla kaldırıldı. Halkevleri’nin “kamu yararı” statüsünü kaldıran AKP, yarattığı yeni kamusunun dilencileştirilme-gericileştirme operasyonunun kurumları haline getirdiği dernek ve vakıflarını da bu statüyle taçlandırmaktan geri durmamıştır.
AKP'yi ve icraatlarını eleştirmenin, siyasi iktidara muhalefet etmenin halk nezdindeki bedelleri de, her geçen gün daha da ağırlaşmaktadır. Bunu yakın zamanda en acı biçimde tecrübe eden, şüphesiz Hopa halkı olmuş; AKP’nin seçim mitingi sırasında Hopa’da AKP politikalarını protesto eden, suyuna, yaşamına, doğasına sahip çıkan Hopa halkına saldırılmış, doğrudan polisin keyfi müdahalesinin bir sonucu olarak emekli öğretmen Metin Lokumcu yaşamını yitirmiştir. Siyasi iktidar tarafından kullanılan temel enstrüman ise yine bir "özel yetkili" yargı mercii, "Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı" olmuştur. Bu süreçte Halkevleri bizzat Tayyip Erdoğan tarafından hedef gösterilmiş, seçimin ardından Hopa’daki eylemlere katılan ve Metin Lokumcu’nun katledilmesini protesto edenler gözaltına alınmış, tutuklanmıştır.
Biliyoruz ki halka saldırı, halka önderlik eden örgütlere saldırıyla başarıya ulaşabilir. Ancak kimin kamunun yararına kimin kamunun zararına faaliyetler yürüttüğünün kararını vermek için, Halkevleri’nin mücadele dolu 80 yılına, AKP’nin ise uşaklık ve halk düşmanı icraatlarıyla dolu 9 yılına bakmamız yeterli olacaktır.
Bugün gazetecilerin tutuklandığı, KCK operasyonlarının bir cadı avına dönüştüğü, kentsel dönüşüm projelerinin yağmaya dönüştüğü, sağlığın piyasalaştırıldığı, makbul vatandaş olmak için aile çemberi dışına çıkarılmasına izin verilmeyen kadınlara dönük şiddetin binlerce kat arttığı, gençliğin dindar-tinerci ikileminde bir gelecek tahayyülüne sıkıştırıldığı, toplumun gericileştirilmesinin bizzat AKP iktidarı eliyle sürdürüldüğü bir ülkede, demokrasi ve özgürlükler için mücadele etmek, elbette ki halkın vicdanını, onurunu temsil eden Halkevleri’nin en büyük görevlerinden biri olmaya devam edecektir.
Emperyalizmin politikalarına sıkı sıkıya bağımlı iktidarların kendisine tehdit olarak görüp iki kez kapattığı ve 3. Diriliş dönemiyle demokrasi ve eşitlik mücadelesine daha da güçlenerek devam eden Halkevleri, bugün de, AKP faşizminin karşısına dikiliyor, temel insani haklar için “haklar mücadelesi”ne hayat kazandırıyor.
TARİHTEN BUGÜNE ÇINAR BÜYÜYOR
Halk ana kucağı Halkevleri’nde aydınlandı
80 yıl öncesinin eğitim, aydınlanma, sanat ve kültür örgütü Halkevleri, ülkenin dört bir yanına yüzlerce kütüphane, tiyatro salonu götürmüş, bu topraklara sağlam bir kök salmıştı. İlk kurulduğunda, dil, tarih ve edebiyattan güzel sanatlara, spordan müze koluna kadar dokuz dalda faaliyet yürüten Halkevleri, 1932 yılından ilk kez kapatıldığı 1951 yılına kadar 478 şube ve 4322 halkodası ile 10 milyon 73 bin 153 kişinin okuma yazma öğrendiği adres olmuştur.
1951’de dünya emperyalist sistemi yeniden şekillenip, Türkiye’nin ABD egemenliğindeki kapitalist kamptaki yeri belirlenirken Türkiye’de gericilik tırmandırılmaya başlanmıştır. Halkevleri kapatılmış, malvarlıkları talan edilmiş, kitapları yakılmış, tiyatro salonları yıkılmış, ancak egemen sınıflar Halkevleri’nin bu topraklara ektiği ilerici tohumları temizleyememişlerdir. Halkevleri’nden yetişen yüzlerce aydın ve sanatçı ülkenin düşünsel ve sanatsal dünyasına damgasını vurmuşlardır.
Halkevlerinin 2. Dönemi 1963–1980
Demokrat Parti iktidarıyla Halkevleri’nin birinci dönemi kapanırken, Halkevleri’nden yetişen “başı dik alnı ak” aydınlar ve emekçi halkın Halkevleri özlemi, 1963’te ikinci diriliş dönemini başlattı. Bu dönemde, devlet desteğinin olmadığı koşullarda, emperyalizme, gericiliğe ve faşizme karşı yükselen halk mücadeleleri Halkevleri örgütünü ayağa kaldıran ana dinamik oldu.
Kent merkezlerinden mahallelere taşınan Halkevi şubeleri, toplumun derinliklerine kök salan örgütün halkın özgücünden beslenmesini sağladı. 1977 yılındaki kurultaya giderken Halkevlerinin şube sayısı %113 artarak 529’a ulaşmıştı. 1960 ve 70’lere damgasını vuran bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde Halkevleri, emekçi halkın önemli bir gücü olarak yer aldı. 2. Diriliş dönemindeki bu gelişmeler sayesindedir ki, ne 1971 darbesinde yaşanan tutuklamalar ve kapatma kararları ne de 12 Eylül faşizmi Halkevleri’ni bitirememiştir.
AKP iktidarının “darbecileri yargılıyoruz” şovları yaparak 12 Eylül darbesiyle hesaplaşama adına tarihi kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden yazmaya yeltendiği bu günlerde 12 Eylül darbesine kısaca değinmekte fayda var.
Öncelikle 12 Eylül 1980, ABD’li yetkililerin “bizim çocuklar başardı” dediği bir darbedir. Emperyalist sistemin ihtiyaçları doğrultusunda yeni liberal politikaların kurumsallaşması -24 Ocak kararlarının uygulanabilmesi- için yapılmış, yüz binlerce kişi hapse atılmış, işkencelerde yüzlerce insan öldürülmüş, birçok kişi yurtdışına kaçmak zorunda bırakılmış, onlarca kişi idam edilmişti. DÖNEMİN TİSK (Türkiye İşverenler Sendikası) BAŞKANI Halit Narin’in “şimdiye kadar hep işçiler güldü, şimdi sıra bizde” demesi boşuna değildi.
Aynı şekilde toplumsal yaşamın ilerici bütün unsurlarını tasfiye edip, Türk İslam senteziyle yeni kuşakları gericileştirme, apolitik bir toplum yaratma darbenin ana hedefleriydi. Bu doğrultuda Halkevleri kapatıldı, yöneticileri tutuklandı, tüm malvarlığına el konuldu.
Halkevleri, yargılama sürecinin ardından 1987’de beraat etmiş, Halkevciler kararın hemen ardından hemen çalışmalara başlayarak “diriliş dönemi” olarak da adlandırılan süreci başlatmışlardır. 1987–1990 yılları arası 12 Eylülün izlerinin silinme, el konulan mal varlıklarını geri alma mücadelesiyle geçmiştir. Ancak ne 12 Eylülün etkisini silmek ne de el konulan, talan edilen malları geri almak mümkün olmamıştır.
Halkevleri 1932–1951 yılları arası 478 Halkevi ve 4322 Halkodasına, 1963–1980 arası sayıları bini bulan Halkevi şubesi ve 333 Halkodasına sahipken, 1987 yılında İstanbul’da 18, Ankara’da 6 şube olmak üzere toplam 24 şube ile çalışmalarına başlamış, tam anlamıyla yeniden küllerinden doğmuştur.
Neoliberal saldırganlığa karşı temel haklar için mücadeleye…
1980 darbesinden 7 yıl sonra, Halkevciler yeniden yola koyuldular. Koşullar daha zor, imkânlar daha kısıtlı ancak mücadele içerisinde edinilen birikimler çok daha fazlaydı. 2. Diriliş döneminde pekişen bir halk örgütü olma özelliği, her türlüğü olanaksızlığı, zorluğu, baskıyı yenmek için kazanılmış önemli bir anahtar oldu.
3. Diriliş döneminde hızla yeniden inşa edilirken temelini yoksul mahallelere atan Halkevleri, 1980 karanlığını dağıtan emek ve demokrasi hareketi içerisinde özgün bir yeri temsil etmeye, “Halkın Muhalefet Evleri” olarak anılmaya başlandı.
1990’larda Halkevleri bir taraftan ülkede yükselen kirli savaş ortamında ve Susurluk örneğinde olduğu gibi kontrgerilla gerçeğinin ortaya serilmesi sürecinde demokrasi cephesinin önemli bir bileşeni oldu. Diğer taraftan da yaşanan neoliberal dönüşüme karşı ilk refleksi vererek “Parasız Eğitim, Parasız Sağlık” kampanyalarıyla, yoksul emekçilerin hak mücadelelerini ve dayanışma ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. İşte bu süreç, özellikle 1996 sonrası atılan adımlar, bu köklü örgütü Türkiye’nin en genç ve özgücüne dayanan dinamik örgütlerinden biri haline getirdi.
80 YILLIK BİRİKİMDEN ALDIĞIMIZ GÜÇLE HALKIN HAKLARI MÜCADELESİNİ BÜYÜTÜYORUZ
Halkın hakları mücadelesini birlikte büyütüyoruz
Bugün AKP eliyle uygulanan neoliberal politikalarla kamu ortadan kaldırılmakta, yeni bir kamu ŞİRKET KAMUSU OLARAK inşa edilmekte, halkın tüm yaşamsal hakları metalaştırılmakta, sermaye için yeni kar alanları yaratılmaktadır.
Eğitimde sağlığa, derelerden kentlere kadar tüm kamusal hizmetler, doğa, kentler AKP eliyle sermayeye kar alanı olarak sunulmaktadır. Halkevleri bu azgın neoliberal saldırıya karşı halkın doğal direnme eğilimlerini halkla birlikte örgütlemekte; evimizde, işimizde, yaşamımızın her alanında karşı karşıya kaldığımız saldırılara karşı yeni toplumsal mücadele dinamiklerinin ana kucağı olmaktadır.
Özellikle büyük kentlerdeki barınma hakkı mücadeleleri, sağlık ve eğitim hakkı için yükseltilen sesler, engellilerin talepleri, su, enerji ve ulaşım alanında yaşanan ticarileşmeye karşı yükselen tepkiler, kadınların eşitlik talepleri Halkevleri çatısı altında buluşmaya başlamaktadır. Bunun yanında Halkevleri işçilerin güvencesiz çalıştırılmasına, köylülerin neoliberal tarım politikalarıyla yoksullaştırılması karşısında suyuna, toprağına göz koyan şirketlere karşı mücadelelerinin olanaklarını geliştirmeye çalışmaktadır.
Eğitimin ve sağlığın hak olmaktan çıkarılıp, yoksul halk için ulaşılamaz bir hizmet haline getirilmesine karşı mücadele Halkevleri’nin temel mücadele alanlarından birisi olmuştur. Öte yandan Halkevleri’nde yürütülen yaz okulu çalışması, gönüllü öğretmenlerle yoksul çocukların buluşturan, hem eğitimin paralılaştırılmasına, gericileştirilmesine karşı mücadele hem de bir dayanışma faaliyeti olarak, tüm Halkevi şubelerinde hayat bulmaktadır.
AKP’nin dereleri ve akarsuları bir bütün olarak 49 yıllığına sermayeye devretmesi planı, her su parçasının HES’lerle tahrip edilmesi, sermayenin enerji üretme bahanesiyle doğayı talan etmesi süreciyle birlikte işliyor. AKP’nin sermayeye sunduğu dikensiz gül bahçesi bu kez doğa oldu ancak başka Karadeniz bölgesinden başlayarak ülke çapına yayılan direniş hareketleri bu planı bozdu. HES’lere karşı doğasını, suyunu, deresini kısacası yaşamını savunan halk, doğrudan direniş eylemleriyle, kimi zaman iş araçlarının önüne yattı kimi zaman mitingler yaptı. Bu direnişlerde yerel bir dinamik olarak Halkevleri yer aldı, derenin, suyun, doğanın savunulması mücadelesinin örgütleyicilerinden oldu.
Kadınların eşitlik mücadelesi, AKP iktidarı döneminde daha da fazla önem kazandı, toplumun gericileştirmesi kadının ikinci sınıf cins sayılması ve bunun ideolojik nosyonlarının açık bir biçimde dile getirilmesi ile sağlanmaya çalışılırken, şiddetin binlerce kat artması AKP döneminin temel özelliği oldu. Eşitlikçi, şiddet karşıtı makyajın altından çıkan gerici, kadın düşmanı yüzün maskesi Halkevci Kadınlar tarafından Hüseyin Üzmez’e indirilen şemsiyeyle simgeleşti.
Türkiye’de yükselen yerel hak mücadeleleri, Halkevleri aracılığıyla yurt ölçeğinde yükseltilen “Halkın Hakları Mücadelesi”nde bütünleşmektedir. Yaşamları egemenlerin çıkarları tarafından tehdit edilen herkes için Halkevi çatısı adres olmaya başlamaktadır.
Sadece 2011 yılı parasız yaz okulunda Halkevleri’nde bilimle ve sanatla tanışan 4000 çocuk, 10 yıldır kesintisiz bir şekilde Dikmen Halkevi’nde okuma yazma öğrenen kadınlar, Halkevleri’nde gönüllü olarak parasız ders veren yüzlerce öğretmen, Kocaeli depremi sonrası yaralarını Halkevleri’nin kurduğu “yeni yaşam evi”nde saran depremzedeler, Van’da deprem sonrası kardeşliğin köprüsünü “Halkevleri Van Çocuk Evi’yle kuran gönüllü öğretmenler, Filistin’e tonlarca mama göndermemiz için konserlerimize tek bir kuruş almadan çıkan sanatçılar, okul kayıtlarında parasız eğitim hakkını Halkevleri’yle beraber kazanan veliler, ulaşım zamlarını Halkevleri’yle birlikte turnikelerden atlayıp geri aldıran İstanbul-Ankara halkı, barınma hakkı bürolarıyla mahallelerine sahip çıkan yoksullar, halkın içinde halkla birlikte mücadelenin niteliği hakkında fikir vermektedir.
Halkevleri haklarını arayanların, hakları için mücadele edenlerin örgütüdür ama aynı zamanda büyük bir dayanışma örgütüdür. Kadınlardan, gençlere, emeklilerden engellilere kadar halkın farklı toplumsal kesimleriyle halkın ilerici dayanışma örneklerini kurar. Halk nerede bir yıkım yaşıyorsa orada Halkevleri vardır. Bunun en son örneği Van’da yaşanmıştır. Halkın yaralarını halkla birlikte sarmak üzere Van depremi sonrası Van’a doğru yola çıkan Halkevciler, ülkenin diğer bölgelerinde de dayanışma kampanyası yürüttü. Halkevleri şubelerinin bulunduğu tüm illerde gerçekleştirdiği dayanışma çalışmaları sonucunda bölgeye yardım malzemeleri ve gönüllüler yolladı. Depremle daha da artan yoksulluk, depremin yarattığı travmalar ve mağduriyetin giderilmesi için yaşamın yeniden kurulmasına yardım edebilecek “Halkevleri Van Çocuk Evi”, Halkevleri ve Van Belediyesi’nin ortak çalışması olarak hayata geçirildi. Daha sonra kalıcı konuta taşınacak olan “Çocuk Evi” deprem sonrası çocukların acil olarak barınma, ısınma, beslenme gibi sorunların ortadan kaldırılması yanında, çocuklara psikolojik destek verilmesi, kendilerini güvende hissedecekleri, sorunlarını ve duygularını paylaşacakları ortamlar yaratılmasının önemine uygun bir tasarım gerçekleştiriliyor.
Halkın Hakları Var! Halkın Örgütü Var!
Halkevleri, çoğunluğu hak gasplarını en çok yaşayan yoksul mahallelerde olmak üzere 73 şubesiyle, katılıma açık demokratik iç işleyişiyle, yerellerde yaygınlaşmaya açık örgütlenme yapısıyla, alternatif bir yaşam, eğitim ve kültür kurabilmesine olanak veren çalışma tarzıyla büyüyen bir halk örgütüdür.
Halkevleri’ni hem koca bir çınar hem de ülkenin en genç ve dinamik örgütlerinden biri yapan emperyalizme karşı bağımsızlık, ırkçılığa, şovenizme karşı kardeşlik, gericiliğe karşı aydınlanma, faşizme karşı demokrasi, sömürüye karşı eşitlik, neoliberal kapitalizme karşı haklar mücadelesidir.
Halkevleri’nin çalışma alanları ve faaliyetleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için: http://halkevleri.org.tr/sites/default/files/UserFiles/u3/halkevleri_basin_dosyasi.pdf