Halkevleri, “Eşitlik, özgürlük, barış ve halkın hakları için Ayağa Kalk!” başlıklı mücadele programını açıkladı. “AKP’nin dayattığı yağmacı, gerici, halk düşmanı diktatörlük karşısında ayağa kalkmanın tam zamanıdır” diyen Halkevleri tüm toplumsal kesimleri faşizme, gericiliğe, savaşa ve sömürüye karşı ayağa kalkmaya, direnişe çağırdı.
“Ayağa Kalk” başlıklı mücadele programında, Türkiye halklarının Erdoğan’ın çürümüş diktatörlüğünde simgeleşen Saray merkezli bir baskı ve şiddet rejimiyle teslim alınmaya çalışıldığı belirten Halkevleri, Erdoğan’ın savaş politikaları ve katliam çizgisi ile yani halkın kafasına silah dayayarak elde ettiği 1 Kasım seçim sonuçlarına rağmen fiili Saray diktatörlüğünün yasal kalkanı haline getirmeye çalıştığı Başkanlık sistemine yönelik Anayasa değişikliğini yapacak sayıda milletvekilliği elde etme hedefine ulaşamadığını, üstelik ülkenin patlama noktasına gelmiş temel sorunlarını çözme iddiasını da bütünüyle yitirdiğini vurguladı.
“Sessizlik bozuluyor”
“Bu ülkede ölüm ve zulüm iktidarının, Erdoğan’ın inşa etmek istediği rejimin karşısında herşeye rağmen bastırılamayan güçlü direniş dinamikleri var” diyen Halkevleri, açıklamasında “AKP’nin Türkiye halklarının onurunu ve umudunu teslim alarak kurmak istediği “sessizlik” Kürt illerinde süreklileşen direnişle, medyadaki ablukayı “çocuklar öldürülüyor fakında mısınız” feryadıyla kıran tek bir sesle, Saray’ın savaşına karşı “Bu suça ortak olmayacağız” diyen akademisyenlerin eylemiyle bozuluveriyor. Saray’ın hegemonyasının zayıflığını gözler önüne seriyor” ifadelerini kullandı.
“Korkusu Fırat’ın iki yakasının Saray’a karşı sesini, eylemini birleştirmesidir”
“Saray iktidarının en büyük korkusu, ilerici toplumsal dinamiklerinin birlikte hareket etmesi, Fırat’ın iki yakasının Saray’a karşı sesini, eylemini birleştirmesidir. Gençlik, aydınlar, kadınlar, Kürtler, Aleviler, laikler, Türküyle Kürdüyle Alevisiyle Sünnisiyle emekçi halk olarak ayağa kalkmamızdır” diyen Halkevleri, tüm muhalefet kesimlerini ve halkı Saray düzenine karşı mücadele için “Demokrasi; Barış ve Kardeşlik; Özgürlük ve Laiklik; Halkın Hakları” olmak üzere 4 temel başlıkta harekete geçmeye çağırdı.
“Çağrımız, ayağa kalkma çağrısıdır”
Halkevleri mücadele programında 4 temel başlıkta şu ifadelerle çağrı yaptı;
“Çağrımız; faşizme karşı demokrasi için ayağa kalkma çağrısıdır!
Çağrımız; barış, kardeşlik ve Kürt sorunun barışçıl, toplumsal-demokratik çözümü için Saray’ın savaşına karşı ayağa kalkma çağrısıdır. Emperyalist müdahalelere, gerici saldırganlığa karşı Ortadoğu halklarının bağımsızlığı, eşitliği, özgürlüğü için ayağa kalkma çağrısıdır!
Çağrımız; dinsel gericiliğe karşı özgürlük ve laiklik için ayağa kalkma çağrısıdır!
Çağrımız; doğal, kentsel, insani yıkımı durdurmak için; insanca, güvenli, güvenceli ve sağlıklı yaşama hakkımız için; emeğimiz için, kendi hayatlarımız, yaşadığımız kentler üzerinde söz ve karar hakkımız için; doğanın ve tüm canlıların hakları için ayağa kalkma çağrısıdır!”
Halkevleri’nin “AYAĞA KALK” başlıklı mücadele programının tam metni şu şekilde;
EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, BARIŞ VE HALKIN HAKLARI İÇİN
AYAĞA KALK!
Emperyalizmin ve sermayenin çıkarlarının biricik temsilcisi olarak iktidarını sürdürmeye çalışan AKP, Ortadoğu’nun yeniden sömürgeleştirilmesi; emeğin, doğal varlıkların, kentlerin yağması ve halkın haklarının gaspı için halklara karşı açtığı savaşı var gücüyle sürdürüyor.
Bu politikaları reddettiğini Haziran İsyanı’yla, Kobanê direnişiyle ve 7 Haziran seçimleriyle ortaya koyan halk, Tayyip Erdoğan’ın çürümüş diktatörlüğünde simgeleşen Saray merkezli bir baskı ve şiddet rejimiyle teslim alınmaya çalışılıyor. Bu amaçla her türlü hukuk tanımazlık devreye sokuluyor, temsili demokrasinin biçimsel mekanizmaları dahi işlemez hale getiriliyor.
Saray iktidarı; ordu, emniyet, MİT ve yargı başta olmak üzere devletin tüm kurumlarını, halkın demokrasi, barış, özgürlük, laiklik, eşitlik, adalet ve hak taleplerini bastırmak için kullanıyor. Faşizm, devletin tüm kuvvetlerinin Tayyip Erdoğan’ın tek adamlığı ekseninde seferber olduğu ve bunun gerici-şoven bir kitle temeline dayanarak ayakta tutulmaya çalışıldığı yeni bir icra tarzıyla karşımıza dikiliyor.
Tayyip Erdoğan, seçim sisteminin ve kampanya sürecinin iktidar lehine işleyen bütün adaletsizliklerine rağmen, partisi 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamayınca, seçim sonuçlarını tanımadı. Savaş çıkartıp serbest seçim ortamını ortadan kaldırarak, faşist saldırılar ve katliamlarla, kısacası halkın kafasına silah dayayarak 1 Kasım seçimlerinde AKP’yi tek başına iktidar yapmayı başardı. Ancak yine de fiili Saray diktatörlüğünün yasal kalkanı haline getirmeye çalıştığı Başkanlık sistemine yönelik Anayasa değişikliğini yapacak sayıda milletvekilliği elde etme hedefine ulaşamadı. Üstelik ülkenin patlama noktasına gelmiş temel sorunlarını çözme iddiasını da bütünüyle yitirmiş durumda.
Saray iktidarı, zaaflarını savaş ve baskı politikalarını süreklileştirerek örtmeye ve Türkiye’yi yeni bir gerici-faşist siyasi projesi ekseninde inşa etme hedefine de bu yolla varmaya çalışıyor. Diyarbakır’da, Suruç’ta, 10 Ekim’de Ankara’da uygulamaya koyduğu katliamcı çizgiyle, aylardır Kürt illerinde sistematikleştirdiği devlet terörü ile gazeteci tutuklamalarıyla, sansürle, soruşturmalarla, Cumhurbaşkanı ile poz veren tescilli mafyacıların tehditleriyle muhalefet dinamiklerini bastırmaya; halkı dinci gericilikle, mezhepçilikle ve şovenizmle bölerek yönetmeye çalışıyor. Saray sadece Türkiye halklarına değil; emperyalist çıkarlar doğrultusunda, mezhepçi bir ideolojik motivasyonla hareket eden cihatçıları kullanarak Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde rol sahibi olma ve savaş suçu işleyerek kurduğu kirli ekonomik ilişkileri sürdürme gayreti ile attığı her adımla aynı zamanda Ortadoğu halklarına da ölüm, gericilik ve sefalet yaşatıyor. Sorumlusu olduğu savaş yangınından kaçan yüzbinlerce mülteciyi lastik botlar içinde Ege Denizi’nde ölüm seferlerine çıkarıp Avrupa’ya “sınır muhafızlığı” hizmeti pazarlıyor ve hizmetinin karşılığını da politik tolerans, destek ve “nakit” olarak almaya çalışıyor.
Ancak bu ülkede ölüm ve zulüm iktidarının, Erdoğan’ın inşa etmek istediği rejimin karşısında herşeye rağmen bastırılamayan güçlü direniş dinamikleri var. Kendi potansiyelini sokakta Haziran İsyanı’nda, sandıkta da 7 Haziran seçimlerinde ortaya koyan, seçmen olmanın ötesine geçerek siyasetin aktif birer öznesi olmaya yönelenler, bugün de devlet şiddetine rağmen sokağa çıkarak inandıklarını savunanlar var.
AKP’nin Türkiye halklarının onurunu ve umudunu teslim alarak kurmak istediği “sessizlik” Kürt illerinde süreklileşen direnişle, medyadaki ablukayı “çocuklar öldürülüyor fakında mısınız” feryadıyla kıran tek bir sesle, Saray’ın savaşına karşı “Bu suça ortak olmayacağız” diyen akademisyenlerin eylemiyle bozuluveriyor. Saray’ın hegemonyasının zayıflığını gözler önüne seriyor.
Kürtler, Aleviler, kadınlar, emekçiler, üniversite, aydınlar, laikler, kent ve doğa yağmasına karşı direnenler AKP’nin bugün sürdürdüğü yönetme biçimine olduğu gibi yeni rejim inşası hedeflerine de karşı çıkıyor.
Saray iktidarının en büyük korkusu, ilerici toplumsal dinamiklerinin birlikte hareket etmesi, Fırat’ın iki yakasının Saray’a karşı sesini, eylemini birleştirmesidir. Gençlik, aydınlar, kadınlar, Kürtler, Aleviler, laikler, Türküyle Kürdüyle Alevisiyle Sünnisiyle emekçi halk olarak ayağa kalkmamızdır.
Öyleyse bugün teslim olma değil, AKP’nin dayattığı yağmacı, gerici, halk düşmanı diktatörlük karşısında ayağa kalkmanın tam zamanıdır!
Faşizme karşı demokrasi, gericiliğe karşı özgürlük, savaşa karşı barış, sömürüye karşı halkın hakları için AYAĞA KALK!
Ülke, Hitler’i örnek gösteren ve kendisine yönelik her türlü eleştiriyi “hainlik, alçaklık” diye niteleyen bir “tek adam” tarafından yönetiliyor.
Parlamenter demokrasinin tüm kurumları anlamını yitirmiş durumda. Birbirleri karşısında bağımsız olması demokrasinin asgari gereği sayılan yasama, yürütme, yargı keyfi olarak bağlandığı Erdoğan’ın talimatlarıyla hareket ediyor.
İktidardaki yozlaşma, toplumu yozlaştırma operasyonuna dönüştürülüyor. Bu yozlaşmaya karşı çıkanlar düşmanlaştırılıyor.
Kolluk kuvvetleri halk muhalefetini bastırmak için seferber ediliyor. Toplantı, gösteri, mitingler iktidarın keyfine göre engelleniyor, yasaklanıyor.
Havuz operasyonları ile büyük ölçüde medya ele geçirilmiş durumda, geri kalan kesimleri de ağır bir baskı ve sansürle bastırılmaya çalışılıyor.
Üniversite, rejimin sistematik saldırısı altında, tüm ilerici direnme çabalarına rağmen bilimsel ve özgür düşünceden her gün daha fazla uzaklaştırılıyor.
Halkın kendi haklarını koruyacağı ve taleplerini dile getireceği örgütlenmeleri yok sayılıyor; sendikalar, demokratik kitle örgütleri, muhalefet partileri baskı altına alınıyor.
Anayasa yok, hukuk yok, düşünce özgürlüğü yok, basın özgürlüğü yok, halkın haber alma hakkı yok, bilime ve sanata özgürlük yok, örgütlenme hakkı yok, grev hakkı yok, toplantı ve gösteri özgürlüğü yok. Varsa yoksa Saray!
Çağrımız; faşizme karşı demokrasi için ayağa kalkma çağrısıdır!
İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü, örgütlenme, toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi en temel demokratik haklarımız için ayağa kalk!
Adalet için ayağa kalk!
Halkın haber alma hakkı, özgür medya ve sanat için ayağa kalk!
Bilimin özgürlüğü ve demokratik üniversite için ayağa kalk!
Türkiye’deki uygulanışı faşizm tarafından zaten sakatlanmış olan demokrasi, saray tarafından tamamen rafa kaldırılmıştır. Gericiliğe ve faşizme karşı halk demokrasisi için ayağa kalk!
İktidarının sallantıya girdiğini gören AKP, politikanın merkezine savaşı oturttu. Suriye’de milyonların yaşamını alt üst eden kirli, mezhepçi bir çatışmayı kışkırtan AKP, hesapları tutmayınca savaşı ülke içinde Kürtlere karşı savaşa dönüştürdü. Şimdi ülke içinde doğrudan kolluk güçlerini kendi halkının üstüne salarak, ülke dışında da cihatçı çeteleri destekleyerek, içerde, dışarda savaşı sürdürmektedir. Saray iktidarı, iddialarının tam tersine ne Suriye halklarının özgürlüğünü ne de Türkiye’nin çıkarlarını koruma savaşı vermektedir.
Bu, Saray’ın savaşıdır. Saray’ın iktidarını koruma savaşı, yalnızca Kürdü bastırmayı değil Türkü teslim almayı da hedeflemektedir. Asker cenazelerinde ölümlerin asıl müsebbibi olarak görülen Saray’a karşı tepkiler yükselince, AKP vekilleri öncülüğünde faşist saldırılar organize edilip halk tepkisi medyaya ve Kürt yurttaşlara yöneltilmek; bu savaşa yalnızca Kürdün değil Türkün de itirazı olduğu gerçeği örtülmek istenmiştir.
Aynı kirli propaganda ve sansür atmosferinde kitlelerin savaşa onay vermesini isteyen Saray iktidarının emri ile ordu “düşmana” saldırır gibi bu ülkenin halklarına saldırmakta, iç savaş misyonuyla hareket etmektedir. Sokağa çıkma yasakları eşliğinde kolluk güçleri adeta işgal kuvveti gibi Kürt kentlerini kuşatmakta, çatışmalarda siviller yaşamını yitirmekte, cenazeler sokak ortasında bırakılmaktadır. Okullar kapatılıp askeri karargâha, hastaneler hapishaneye çevrilmekte, öğretmenler bölgeyi terk etmeye zorlanırken kontrgerilla tarafından hekimler engellenmekte, ambulanslar taranmakta, sağlıkçılar darp edilmekte hatta öldürülmektedir.
Halkın yüzde 70-80 oyunu almış belediye başkanları tutuklanmakta, milletvekilleri darp edilmekte, dokunulmazlıkları kaldırma tehdidiyle baskı altına alınmaktadır.
Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde emperyalist çıkarlar doğrultusunda ve mezhepçi ideolojik motivasyonla hareket eden cihatçıları kullanarak rol kapmaya çalışan AKP, tüm ülkeyi, her adımda daha da derine battığı kendi bataklığına sürüklemekte, aynı anda Ortadoğu halklarına ölüm, gericilik ve sefalet yaşatmaktadır. Saray ve çevresi, kirli ekonomik ilişkiler ile bu savaştan beslenmekte, Rus savaş uçağını düşürmek, Irak topraklarına yasadışı askeri sevkiyat yapmak, Suriye’de cihatçılara askeri destek vermek, İran’la ilişkileri germek gibi ülke halklarının geleceğini ateşe sürükleyen provokasyonlara girişmektedir.
Açık ki ülkede ve bölgede barışı savunmanın yolu savaştan ve faşizmden beslenen AKP iktidarına son vermekten geçiyor.
Çağrımız; barış, kardeşlik ve Kürt sorunun barışçıl, toplumsal-demokratik çözümü için Saray’ın savaşına karşı ayağa kalkma çağrısıdır.
Çağrımız; emperyalist müdahalelere, gerici saldırganlığa karşı Ortadoğu halklarının bağımsızlığı, eşitliği, özgürlüğü için ayağa kalkma çağrısıdır.
Kardeşliğin ve barışın ülkesi için ayağa kalk!
Savaş suçu işleyenlerden hesap sormak için ayağa kalk!
Demokratik, laik bir Ortadoğu için ayağa kalk!
Dinci gericilik AKP elinde neoliberal sömürünün ideolojik silahıdır. Saray düzeni, dinsel gericilik ve mezhepçilik temelinde yükselmektedir. AKP, iktidarının sürekliliğini güvence altına almak için Sünni gericiliği örgütlemekte, sağın birliğini sağlamak için gerici/mezhepçi saflaşmayı çatışma düzlemine doğru ilerletmekte, kamusal alanı dinsel referanslarla yeniden örgütlemektedir. AKP’nin Ortadoğu’da emperyalist projelere eklemlenmek üzere geliştirdiği siyaset dinsel söylemler, fetihçi temalarla meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Savaş, sömürü-sendikasızlık, hırsızlık-yolsuzluk, diktatörlük her şey “İslamcılık davası” ile ambalajlanıp, dinle meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. “İnanç özgürlüğü” diye ambalajladıkları şey, dinin sosyal ve siyasal yaşamdaki belirleyiciliğini Suudi Arabistan seviyesine ulaştırma çabasıdır.
Saray iktidarının, mezhep temelli gericiliğin hedeflerinin başında Aleviler gelmektedir. “Alevilik” iktidar sahipleri tarafından sapkınlık olarak nitelendirilmekte, Alevi yurttaşlar devlet mekanizmalarında ve kamusal alanda şiddetli bir dışlamayla karşı karşıya kalmaktadır. AKP’nin bölgede Alevi katliamlarına imza atan İslamcı-cihatçı çetelere verdiği destek ve mezhepçi söylemleri, Alevilerin can güvenliği kaygısı içinde yaşamasına neden olmaktadır.
Diyanet dış siyasetten çalışma rejimine, eğitimden hukuka, aileye kadar her konuda Saray’ın fetvacısı haline dönüştürülmüştür. 11 bakanlığın bütçesinden fazla bir bütçeyle desteklenmekte ve Saray’ın kirli çıkar ağının bir parçası ve muhafızı olarak çalışmaktadır.
4+4+4 sistemi, kız çocuklarına “türban serbestliği”, imam hatipleştirme, eğitim içeriğinin dinselleştirilmesi ve eğitim sistemine yayılan gerici uygulamalar ve baskı toplumun gericileştirilmesinin temel ayaklarındandır. “Her üniversiteye cami” projesi, üniversitelilere yönelik gerici-cihatçı çeteler eliyle yaygınlaştırılan saldırılar, üniversitelerde bilimsel etkinliklerin engellenmesi, AKP kadrolaşması ile üniversitenin/bilimin özgürlüğüne karşı savaş açılmıştır.
Toplumsal yaşam dinsel referanslarla belirlenirken kentsel-kamusal mekân da buna uygun biçimde örgütlenmekte, kamu kaynakları kullanılarak kent mimarisi gerici simgelerle doldurulmakta; içki, eğlence yasakları, “dinsel gerekçeler” sanat, kültürel mekanlar ve üretimi baskı altına almanın zeminini oluşturmaktadır.
Radikal İslamcı ağlar kontrgerilla organizasyonunun parçası ve uluslararası cihat ağına kaynak sağladığı gibi, AKP’nin paramiliter gücü olarak gerektiğinde devreye sokulmaktadır. Ülke içinde para akıtılan dinci dernek ve vakıflar, bu çetelerin lojistiğini sağlayan ve kumbaralarla sınıf içlerine kadar sokulan İHH gibi “uluslararası organizasyonlar”, Kürtlere karşı savaşın içinde gördüğümüz cihatçı yaklaşıma sahip “esedullah timleri” kontgerilla organizasyonunun farklı ayakları olarak karşımıza çıkmaktadır.
AKP gericiliği erkek egemenliğine yaslanmakta ve onu yeniden üretmektedir. Bunun somut ifadesi kadın düşmanlığıdır. Saray iktidarı, kadınların eşitlik-özgürlük mücadelesinin ortak ürünü olan bağımsız ve eşit birey olarak var olma zeminini ortadan kaldırmayı hedeflediğini, kadınların sosyal, yasal-siyasal ve ideolojik alanlarda elde ettiği tüm ilerlemelere karşı saldırıyı şiddetlendirerek göstermektedir.
Çağrımız; dinsel gericiliğe karşı özgürlük ve laiklik için ayağa kalkma çağrısıdır!
Siyasal temsilini Saray suretinde bulan sermaye egemenliğinin dinsel kılıflarla örtülmesine, işçi cinayetlerinin, kadınların ikincilleştirilmesinin ‘fıtrat’ adıyla normalleştirilmesine karşı ayağa kalk!
Kamusal/toplumsal yaşamın dinsel referanslarla örgütlenmesine karşı ayağa kalk!
Bilimsel ve laik eğitim için, bilimin ve sanatın özgürlüğü için ayağa kalk!
Kadınların eşitliği ve özgürlüğü için ayağa kalk!
Özgürlük ve laiklik için ayağa kalk!
Saray düzeni, yağma ve sömürü düzenidir, vahşi kapitalizmdir. Emeğin, kamusal hizmetlerin, kentlerimiz ve doğanın dizginsiz bir biçimde sermaye yağmasına açılmasıdır.
AKP döneminde ülke sermaye için ucuz emek ve güvencesiz çalışma cennetine, taşeron cumhuriyetine dönüştürülmüştür. Saray, düzenini Soma’da, Ermenek’te maden işçilerinin, inşaat işçilerinin, kamyon kasalarında taşınan tarım işçilerinin kanı üzerinden kurmaktadır. AKP, sorumlusu olduğu iç savaş yangınından kaçan milyonlarca mülteciyi sefalete mahkum edip ucuz emek ordusuna eklemektedir.
Eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, enerji başta olmak üzere temel yaşamsal haklarımız bütünüyle birer piyasa malı haline getirilmektedir.
Kentsel dönüşüm, afet yasası, kentsel rantlar ve plan değişiklikleri, el koyma yoluyla birikim, yerinden etme politikaları, mevcut hukuku dahi tanımayan bir şiddet eşliğinde uygulamaya konulmakta, halkın barınma hakkı yok sayılmaktadır.
Termik santrallerden, taş ocaklarına 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul gibi “mega projelerden” HES’lere sermaye projeleri ile tarım alanları, su havzaları, parklar, ormanlar tüm canlı varlıklarla birlikte doğa yok edilmektedir.
Bu yağma ve sömürü düzeni bizzat Erdoğan’ın merkezine oturduğu çıkar ağının “yürütmesinde” ilerlemektedir.
Emeği köleleştirirken kendilerine Saray inşa edenler, emekçilerin en temel haklarına göz dikmektedir.
Yıllardır mahkeme kararlarını hiçe sayarak kamudaki taşeron işçilerin kadro hakkını gaspeden; üstüne üstlük sanki bir lütufta bulunuyormuş gibi her seçim öncesi “kadro müjdesi” açıklamaları yapan hükümet, kamudaki taşeron işçilere yönelik düzenlemeyi bir kez daha ertelemiştir. Üstelik ertelediği düzenleme çıktığında taşeron işçiler arasında “asıl iş/ yardımcı iş” ayrımı yaparak yine işçiyi taşerona mahkum etmeyi planlamaktadır.
Saray iktidarı, sermayenin beklentileri doğrultusunda kıdem tazminatını “fona devir” adı altında ortadan kaldırmaya ve böylece patronlar açısından işten çıkarmaları kolaylaştırıp işçilerin en büyük iş güvencesi dayanağını ortadan kaldırmaya hazırlanmaktadır.
Çağrımız; doğal, kentsel, insani yıkımı durdurmak için; insanca, güvenli, güvenceli ve sağlıklı yaşama hakkımız için; emeğimiz, kendi hayatlarımız, yaşadığımız kentler üzerinde söz ve karar hakkımız için; doğanın ve tüm canlıların hakları için ayağa kalkma çağrısıdır!
Yolsuzluk, rüşvet, çürüme Saray düzeninin karakteridir hırsızlara, yağmacılara karşı ayağa kalk!
İnsanca yaşanacak bir asgari ücret, güvenceli iş için, sendikal hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, herkesin sendika hakkını özgürce kullanabilmesi için ayağa kalk!
Taşeronlaşma ve kayıt dışı istihdama karşı ayağa kalk!
Kadın emeğinin değersizleştirilmesine karşı ayağa kalk!
Göçmen emeği sömürüsüne karşı ayağa kalk!
İş cinayetlerine karşı ayağa kalk!
Kıdem tazminatımızı savunmak için, özel istihdam büroları ile işçi simsarlığı yapılmasına karşı ayağa kalk!
Çağrımız savaşa, gericiliğe, faşizme karşı, eşitlik, özgürlük, barış ve halkın hakları için ayağa kalkma çağrısıdır, Ayağa Kalk!
HALKEVLERİ