Enerji Hakkı Atölyesi Sonuç Metni

Pt, 28/02/2011 - 17:24
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Toplumsal yaşamın temel bir ihtiyacı ve üretimin temel bir girdisi olan enerji; uluslararası alanda önemli bir çatışma alanı ve sermaye birikim stratejilerinin öncelikli hedeflerindendir.

Enerji kaynaklarına hâkim olma yarışı uluslararası alanda bir yandan emperyalist savaşlara sebep olurken, diğer yandan el konulan enerji kaynağının uluslararası ticaretini denetlemek amacıyla büyük enerji nakil hatlarını gündeme getirmektedir. Türkiye egemenleri “enerji koridoru” söylemleri ile enerji kaynakları açısından zengin ülkeler ile enerji talep eden ülkeler arasındaki coğrafi konumunu kâra döndürme iddiasındadır. Ancak Türkiye üzerinden geçen boru hatlarından Kerkük -Yumurtalık boru hattından taşınan petrol, 1999’dan 2009’a kadar geçen sürede 35 kat azalırken, Bakü -Tiflis -Ceyhan boru hattından zarar edildiği 2009’da itiraf edilmiştir. Yüzyılın projesi olarak sunulan “Nabucco projesi”yle ise önce Türkmenistan doğalgazını, o hesap tutmayınca Kafkas doğalgazını taşıma planları yapılırken bugün boru hattından taşınacak gaz bulunmamaktadır. Nakil hattı projeleri ülke açısından toplamda zarara yol açmakta, yalnız emperyalizmin denetimindeki bu nakil hattı projelerine taşeronluk yapan şirketler kar etmektedir. Bu da sermayenin ve onun temsilcisi olan hükümetlerin “enerji koridoru” siyasetindeki ısrarını açıklamaktadır.

Türkiye’deki şirketlerin yurtdışında yaptıkları yatırımlarda ilk sırayı enerji aldığı gibi, yurtdışından Türkiye’ye yapılan yatırımların birinci sırasında da enerji bulunmaktadır. EPDK (Enerji Piyasası Denetleme Kurulu) yetkilileri 2020’ye kadar enerji alanında 130 milyar dolarlık yatırım yapılacağından söz etmektedir. Türkiye’de 2010 yılındaki en büyük beş şirketten dördü, on şirketten altısı enerji şirketleridir. Enerji şirketlerini güçlendiren, doğanın metalaştırılmasının ve güvencesizleştirilen emeğin yarattığı zenginliktir.

Dünya Bankası’nın 2006 yılında düzenlediği enerji zirvesinde yenilenebilir enerji yöntemlerine dair milyarlarca dolarlık teşvik programı açıklamasının ardından Türkiye’de de bir anda sayıları 2700’e ulaşan HES yapımları gündeme gelmiştir. Yapılmak istenen bu HES'lerin toplam kapasiteleri, ülkedeki kurulu gücün yüzde 5’ine bile ulaşmazken, bu HES’lerin ; sermaye akışının, “suyun kullanım hakkı“ sözleşmeleri ile suyun ticarileştirilmesinin bir aracı olduğu ortaya çıkmıştır. Önümüzdeki süreçte HES yatırımları ve sermaye girdisi tamamlandıktan sonra, yeni bir sermaye birikim aracı olarak “yenilenebilir enerji yatırımları” aldatmacası ile emek ve doğa talanı devam edecektir.

Ülkenin artan enerji ihtiyacını karşılama, enerjide dışa bağımlılıktan kurtulma, çevreye zarar vermeyen enerji üretimi şeklinde gerekçelendirilen “yenilenebilir enerji üretimi”; doğanın metalaştırılmasının en önemli argümanlarından biri olarak karşımıza çıkmakta ve sermayenin enerji alanındaki yükselen yatırım stratejisini temsil etmektedir.

Elektrik enerjisinde mevcut kurulu güç 49 bin MW iken, Türkiye rekor elektrik tüketiminin yaşandığı 8 Ağustos 2010 günü bunun 34 bin MW’ını kullanmıştır. Üstelik özel üretim santrallerine verilen alım garantileri sebebi ile kamu elektrik üretim santralleri tam kapasite ile çalıştırılmamaktadır. Buna yüzde 17’lere varan kayıp oranı eklendiğinde aslında mevcut kurulu gücün ülke ihtiyacının çok üstünde olduğu ortadadır. Bu da mevcut üretim anlayışının ihtiyacı değil kâr güdüsünü temel aldığını ortaya koymaktadır.

Elektrik alanının üretim, iletim, dağıtım ve ticaret olarak parçalanması, şirketleştirilmesi ve adım adım özelleştirilmesi ile elektriğin metalaştırılması programı büyük oranda hayat geçirilmiştir.  2001 yılında elektrik piyasası kanunu, doğalgaz piyasası kanunu, petrol piyasası kanunu ile enerjinin piyasalaştırılmasının yasal adımları atılmıştır. Dağıtım özelleştirmeleri süreci, 2009-2010 yılları boyunca tüm elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesiyle tamamlanmıştır.  Özel üretim şirketlerinin de bulunduğu üretim alanında ise kamu üretim tesislerinin özelleştirilmesi süreci başlamıştır.

Özelleştirme sürecinde, enerji çalışanları, zorunlu emekliye ayırmalar, memur statüsündeki çalışanlar için havuz sistemi ile farklı kurumlara geçiş zorlaması;  işçiler için 4/C statüsüne geçirilme dayatması ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Özelleştirmeler sonrasında kurum çalışanlarının sayısı hızla azaltılırken, özelleştirme sonrası düşük ücretler ve güvencesiz bir çalışma hayatını baştan kabul ettirilerek işe alımlar yapılmaktadır.

Bir yandan enerji çalışanları için güvencesiz bir çalışma biçiminin hakim kılınması olarak işleyen bu sürecin, diğer yandan halk için kabaran enerji faturaları ve enerjiye ulaşım hakkından mahrumiyet olarak sonuçlanacağı çok açıktır.  Bunun ilk belirtileri görülmeye başlamıştır. Balıkesir ilinde içme suyunun pompasının elektrik faturalarını ödeyemeyen 85 köyde bölgedeki elektrik dağıtım şirketi olan Uludağ Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin devrinin tamamlanmasının hemen akabinde elektrik kesintisi yapılmış, elektriğin kesilmesi köyleri hem elektriksiz, hem de susuz bırakmıştır. Benzer durumlar kırsalda ve kentte pek çok yoksul yerleşim için söz konusudur ve elektrik dağıtımında özelleştirme sonrası devirlerin gerçekleşmesi ile daha sık yaşanacaktır.

Bir enerji hakkı alanı olan ısınma ihtiyacı da, doğalgazda al ya da öde anlaşmaları gereği tek hâkim ısınma biçimi olarak dayatılmaktadır. Beş şehirde öncelikle BOTAŞ tarafından kurulan doğalgaz dağıtım şirketleri Bursa hariç illerde belediyelere devredilmiş, İGDAŞ dışındaki tüm doğalgaz dağıtım şirketlerinin özelleştirme süreci tamamlanmış, İGDAŞ ise 2011’de özelleştirme kapsamına alınmıştır. İlk beş il dışında ise 61 ilde doğalgaz dağıtım şirketleri direkt özel şirketler tarafından kurulmakta ve bu alan özellikle AKP eliyle yükselişe geçen yandaş sermayenin birikim aracı işlevi görmektedir.

Tüketimi artırma odaklı dizayn edilen Elektrik, doğalgaz ve petrol piyasaları kanunlarının yanı sıra bunlarla çelişkili görünen enerji verimliliği kanununa göre hayata geçirilen binaların enerji kimlik belgelerinin hazırlanması gibi uygulamalarda, hali hazırda elektrikte kurulu kapasitenin 2/3’ü olan termik santrallerin ve sanayinin neden olduğu karbon emisyonlarının halka ödetilmesinin alt yapı çalışmaları olduğunu tahmin etmek zor değildir.

ENERJİ HAKKI ATÖLYESİ KARARLARI

  • Enerji temel yaşamsal bir ihtiyaçtır.  Bedelini ödeyebilenin enerji hakkından yararlandığı, ödeyemeyenin enerji hakkından mahrum bırakıldığı, enerjiyi meta olarak gören anlayış kabul edilemez. Enerji hakkı mücadelesi enerjiyi meta-dışılaştırma hedefiyle sürdürülmelidir.
  • Doğanın metalaştırılmasının önemli adımlarından biri olan enerji alanında; insan-doğa-enerji ilişkisinin temel belirleyeni değişim değeri değil, kullanım değeri olmalıdır.
  • Kapitalizm bir yandan aşırı üretim diğer yandan aşırı tüketim ile enerji tüketimini teşvik etmekte, bu enerji talebi ise doğanın metalaştırılması ve tahribatı ile karşılanmaktadır. Üretim ve tüketimin sürekli tırmanmasına yol açan piyasa mantığına karşı çıkılmalı; toplumsal emek, toplumsal ihtiyaç ve doğa arasında kullanım değerine dayalı bir dengeyi gözeten bir üretim ve tüketim anlayışı savunulmalıdır.
  • Enerjinin metalaştırılması süreci ile emeğin güvencesizleştirilmesi süreci iç içe ilerlemektedir. Enerji hakkı atölyesi, enerji çalışanlarının güvenceli ve sendikalı çalışma hakkı ile halkın enerji hakkı mücadelesini birleştirerek büyütmeyi önüne hedef olarak koymuştur.
  • Kadınların yeniden üretim alanındaki rolleri ve eve hapsolan yaşam biçimi dayatması nedeniyle ısınma için gerekli enerji ve elektrik kadınlar tarafından daha yoğun kullanılmakta , piyasalaştırma ve yüksek faturalar  önce kadınları vurmakta , kadınlar ilk elden kendi ihtiyaçlarından vazgeçerek (ailenin diğer bireyleri gelmeden doğalgazı yakmama - enerji faturalarını ödemek için ihtiyaçlarından kısma vs)  ya da karşılıksız emeklerini arttırarak  çözüm yolları aramaktadır. 
  • Kayıp-kaçak birbirinden ayrılması gereken iki kavramdır. Kayıp işletmenin kendi eksikliklerini ifade ederken, kaçak ise özellikle yoksul halkın ve özel olarak Kürt illerindeki verilerden hareketle Kürt halkının üzerine bir suçlama olarak atılmaktadır.  Bugün konutlardaki kaçak oranı toplam kaçak oranının çok az bir kısmını oluşturmakta, kaçak elektrik asıl olarak sanayi tarafından kullanılmaktadır.  Sanayideki elektrik kaçağını tespit edip önlemeye çalıştığı için öldürülen Hasan BALIKÇI örneği bu durumu gözler önüne sermektedir.
  • Yoksul halkın evlerindeki kaçak elektrik kullanımı hırsızlık olarak görülmekte ve kaçaktan kaynaklanan tahsilat oranlarındaki düşüş genel olarak tüm halkın faturalarına yansıtılarak dağıtım şirketleri tarafından telafi edilip halk birbirine düşman edilmektedir. Yoksul halkın enerji faturalarını ödeyemediği için başvurdukları bu yöntem suç ilan edilemez, suç yoksul halkı enerji hakkından mahrum bırakanlarındır.

Taleplerimiz;

1-      Enerji temel yaşamsal ihtiyaçtır ve meta olması kabul edilemez. Enerji parasız olmalıdır. 

2-      İnsan-doğa, enerji ilişkisini değişim değeri üzerinden değil kullanım değeri üzerinden üretiminden dağıtımında kadar enerji alanı kamusal alanın demokratik yeniden inşasının bir parçası olarak, toplumsal ihtiyacı ve toplumun demokratik katılımını temel alan bir biçimde yeniden düzenlenmelidir.

3-      Kârı temel alan kapitalist üretim ve tüketim anlayışının karşısına, toplumsal ihtiyacı temel alan, toplumu ve doğayı gözeten bir üretim ve tüketim anlayışı hakim kılınmalıdır.

4-      İnsanı, emeği ve yaşamı yok sayan; doğanın metalaştırma sürecinin bir parçası olan “yenilenebilir” kavramıyla pazarlanan tüm enerji üretim projeleri durdurulmalı, bir aldatmacadan ibaret olan “Yenilenebilir enerji yasası” iptal edilmelidir.

5-      Kamu hizmet binalarında ve alanlarında (okul, hastane, itfaiye, sokak aydınlatma vb.) kullanılan enerji sadece, bedeli ödendiğinde kullanılan bir meta olarak düşünülemez. Bu sebeple kamu hizmet binaları ve alanlarında kullanılan enerji faturalandırılamaz.

6-      Yoksul halkın bedelini ödemediği gerekçesi ile enerjisi kesilemez, zamlı tarife uygulanamaz.

7-      Temel ihtiyaçları karşılayabilecek oranda enerji, halka parasız olarak sunulmalıdır.

8-      Yaşamsal bir ihtiyaç olarak, yoksul halkın ısınma ihtiyacı parasız olarak karşılanmalıdır.

9-      Kadınların sokaklarda güvenliklerinin sağlanabilmesi için yeterli düzeyde sokak aydınlatması yapılmalıdır.

10-  Kamusal toplu ulaşım girdisi olarak enerji (elektrik, akaryakıt) parasız olarak karşılanmalıdır.

ENERJİ HAKKI ATÖLYESİ MÜCADELE HEDEFLERİ

1-      Enerji Hakkı Atölyesi’ nin kurumsallaşması ve enerji alanında mücadele eden farklı yapılarla iletişime geçerek Enerji Hakkı Meclisi’nin oluşturulmasına dönük çaba gösterilmesi.

2-      Enerji hakkı broşürü hazırlanarak tüm illerde eş zamanlı olarak dağıtımlarının yapılması.