İnsanca Bir Kent Ve Yaşam İçin Barınma Hakkı Atölyesi Sonuç Bildirgesi

Pt, 07/03/2011 - 17:38
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Barınma Hakkı atölyesi, Halkın Hakları Forumu’nun Sermayenin kent politikalarına karşı mücadele üst başlığı altında 22 Ocak 2011 tarihinde gerçekleştirildi.

Kapitalist sistemin tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşıyoruz. Bir insanlık ve uygarlık krizine dönüşen kriz, kapitalizmi tüm dünyada ağır bir sınıfsal ve siyasal meşruiyet bunalımına sürüklemiştir. Emeği, insanı ve doğayı hedef alan neo-liberal kapitalist saldırganlığa karşı hak mücadeleleri de yaygınlaşmaktadır.

2007 yılında gerçekleştirilen Halkın Hakları Forumu-Barınma Hakkı Atölyesi’nden bu yana yaklaşık dört yıl geçti. Bu dört yıl içinde kentlerde yaşayan emekçiler açısından ortaya çıkan en önemli gelişme, iktidarların, kapitalizmin finanslaştırma-güvencesizleştirme saldırısının dolaysız sonucu olan küresel krize karşı kentsel rantı en önemli sermaye birikim kaynaklarından birisi olarak yaygınlaştırma dayatması olmuştur. Aynı süreçte güvencesiz kentli nüfusun daha da çoğalması; kentler arasında sermaye birikiminin ihtiyaçlarına göre yeni işbölümlerinin oluşturulması; kenti ve kentsel hizmetleri meta, kentte yaşayan insanları ise müşteri olarak gören neo-liberal belediyecilik anlayışının daha da güçlendirilmesi gibi gelişmelerle birlikte, kentsel dönüşüm süreçleri emekçiler açısından daha da yıkıcı sonuçlar yaratmaya başlamıştır.

Kentlerdeki kamusal-tarihsel mekânları ve halkın barınma-yaşam alanlarını tehdit eden bu yıkıcı kentsel süreçler, özellikle son dönemde AKP iktidarı tarafından TOKİ-Kentsel Dönüşüm Yasası gibi mekanizmalarla faşizan kurumsal güvenceler altına alınmıştır.

AKP iktidarı 2010 yılında 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 73. maddesinde yaptığı değişiklikle siyasal iktidarın ve yağmacı belediye başkanlarının barınma hakkı mücadelelerinde uğradığı başarısızlık karşısında yasal zeminini ve araçlarını güçlendirmiştir. Artık kapitalist sistemin özünü oluşturan mülkiyet kavramı bile bu yasal değişiklik karşısında anlamını yitirmiş durumdadır. 12 Eylül 2010 referandumunda Anayasa’nın 125. maddesinde yapılan değişiklikle birlikte, kentsel yağmaya yönelik yasal hazırlıklar büyük ölçüde tamamlanmıştır.

Barınma hakkı ihlallerinin oluşumunda, tarihsel-kültürel dokunun yenilenmesi, deprem, heyelan, afet gibi risklerin önlenmesi ve hatta çöplük alanlarının taşınması gibi gerekçeler sermaye ve siyasal iktidar tarafından kentsel dönüşüm projelerinde meşruluk yaratma aracı olarak kullanılmaktadır.

Siyasal iktidar hazırlandığı büyük saldırının yasal ve kurumsal zeminini güçlendiren adımlar atarken, barınma hakkı mücadelesi verilen mahallelerde ve kentlerde ortaya çıkan deney ve birikimler de kent ve barınma hakkı mücadelesinin önümüzdeki dönemde nasıl olması gerektiğine dair önemli ipuçları sunmaktadır.

Kentsel dönüşüm projelerinin araçlarından birisi olan, kent mekânlarını bakımsız, güvenliksiz bırakan, hizmet götürmeyen neo-liberal belediyecilik anlayışı karşısında, barınma hakkı mücadelesi kamusal alanın yeniden inşasında yeni ve özgün adımlar atmaktadır. Mevcut düzenin bireyci ve yoz kültürü karşısında,  dayanışmacı, kolektif, ilerici bir halk kültürünü inşa etmektedir.

Örgütlenmenin pratik ihtiyaçlarına cevaben, piyasalaşmamış süreçlerle imece usulü inşa edilen yapı ve alanlar, mücadelenin dayanışma ağları sayesinde genişleyip gelişerek bugün artık anlamını ve işlevini yitirmiş olan ortak kamusal mekânın yeniden üretilmesine vesile olmaktadır.  Bu yeniden inşa süreci, aynı zamanda, yerelin bilgisinden gelen inşaat ve beşeri becerilerin canlı tutularak güncelleştirilmesiyle birlikte emekçi halkın piyasaya bağımlılığını azaltan bir unsura dönüşmektedir.  

Barınma hakkı ve insanca yaşanabilir bir kent için mücadele, diğer hak mücadelelerine zemin teşkil etmesi açısından da zengin bir deney birikimi sunmaktadır. Ancak barınma hakkı mücadelesi alanında, diğer hak mücadelelerinin kurumsallaştırılmasına yönelik çalışmaların yetersiz olduğu ortadadır. Barınma hakkı mücadelelerinin sürdüğü alanlarda diğer hak mücadelesi başlıklarını kurumsallaştırmak ve örgütlemek önemli bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

Kentsel yıkım sürecinin yakın gelecekteki en önemli hedeflerinden biri olan İstanbul’da da gerek birçok mahallede verilen barınma hakkı mücadeleleri, gerek kentsel dönüşüm süreçleri yüzünden tasfiye edilen kamu arazilerine sahip çıkma mücadelesi, gerekse yıkıcı sermaye yatırımlarına karşı kentsel-kamusal alanları savunma mücadelesinde birçok deneyim birikmiştir. Kentsel sorunlar karşısındaki mücadele, özneleri bakımından zenginleştikçe, mücadelenin ulaşım hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı, kültür-sanat hakkı gibi diğer kentsel-kamusal hak mücadelesi alanlarıyla ilişkisi daha da belirginleşmektedir.

Bugüne kadar barınma hakkı ve insanca yaşanabilir bir kent için mücadelede, aydın-sanatçı, akademisyen, mühendis, mimar ve şehir plancıları, neo-liberal kent politikaları ve kentsel dönüşüm projeleri konusunda aydınlatıcı etkinlikler düzenlemişler; alanla ilişkileri yer yer kurumsal özellik gösterse de, daha çok tekil düzeylerde gerçekleşmiştir. Bu durumu aşan ve bu kesimleri mücadelenin öznesi haline dönüştüren örgütsel-kurumsal ilişkilerin kurulması ve derinleştirilmesi de bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Barınma hakkı mücadelesi, ev içi yaşantının, kadınlara ev kadınlığını ve ev işlerini en kutsal görevleri olarak dayatan egemen toplumsal cinsiyetçi sistemde kadınların hayatında oynadığı büyük önem yüzünden, kadınların barikatların en ön saflarında yer aldıkları bir mücadele alanı olarak öne çıkmaktadır. Ancak aynı egemen toplumsal cinsiyetçi sistem, mücadelenin önünde yer alan kadınların, barınma hakkı mücadelesinin örgütsel ve temsili süreçlerinde aktif olarak yer almasını engellemektedir. Barınma hakkı mücadelesi, kadın örgütlenmelerinin oluşturulması ve kadınların mücadelenin örgütsel süreçlerindeki etkinliğinin artırılması halinde, toplumsal muhalefetin bir parçası haline gelerek kamusal alana çıkan ve özneleşen kadınların özel ve toplumsal yaşamdaki toplumsal cinsiyet rollerini sorgulamasının ve nihayetinde dönüştürmesinin güçlü imkânlarını barındırmaktadır. Bu doğrultuda önümüzdeki dönemde kadınları özneleştirmeyi, barınma hakkı mücadelesi verilen alanlarda kadınların özgün taleplerini de yükseltmeyi ve kadınları kentin eşit yurttaşları haline dönüştürmeyi hedefleyen kadın örgütlenmelerinin yaratılmasına öncelik verilmelidir.

İnsanca yaşanabilir bir kent ve barınma hakkı mücadelesi, evlerin içine kapatılarak kentlerde görünmez kılınan ve sınırlı kentsel-kamusal mekânları ellerinden alınmak istenen engellilerin mücadelenin öznelerinden biri olduğunun bilinciyle, kentlerin evrensel tasarım ilkesiyle uyumlu bir yapılaşma sistemine ve kent içi düzenlemelere kavuşturulması; konutlar, işyerleri ve kamu binalarının özellikle bedensel engellilere uygun biçimde düzenlenmesi taleplerini de barınma ve insanca yaşanabilir bir kent mücadelesinin parçası olarak tanımlamaktadır.

Ülkemizde sınıf dışı çeşitli toplumsal parçalanmalara dair, mücadele alanında ortaya çıkan mezhepçi ve milliyetçi ayrışmalara “barınma hakkı kardeşliği” çerçevesinde olumlu bir yanıt oluşturulabildiği de görülmüştür. Hak mücadelelerinin birleştirici karakteri barınma hakkı mücadelesi alanında açıkça gözlenmekte ve kanıtlanmaktadır. Barınma hakkı ve insanca yaşanabilir bir kent mücadelesi, yoksul halk arasında gerek mahallelerde gerekse kentlerin bütününde mezhep ve milliyet temelinde ortaya çıkan bölünmeleri aşmayı ve özellikle büyük kentlerde Kürtlerin, Romanların ve göçmenlerin yoğunlukta olduğu yoksul mahallelere yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırmayı hedefleyen mücadele araçlarını geliştirmelidir.

Barınma hakkı ve insanca yaşanabilir bir kent için mücadelede, çeşitli kentlerdeki barınma hakkı mücadelelerinin iç birliklerini sağlama noktasında çeşitli adımlar atılmışsa da, ülke çapında birleşik bir mücadelenin oluşturulması açısından yetersizlikler söz konusudur. Mücadelenin hukuki cephesinin yeni yasal düzenlemelerle zayıflaması nedeniyle fiili mücadelenin güçlendirilmesi gerekliliğine, mücadelenin hem diğer hak mücadelesi alanlarıyla hem de barınma hakkı ve insanca yaşanabilir kent için verilen diğer mücadelelerle iletişim ve dayanışma ağlarının geliştirilmesi bu yetersizliğe karşı bir yanıt oluşturabilir. Önümüzdeki dönemde siyasal iktidarın halkın haklarına yönelik genel ve sistemli bir saldırı hazırladığı düşünüldüğünde, birleşik bir mücadelenin olanaklarının yaratılması zorunludur. Böylesi bir mücadele birlikteliği ve sürekliliği, halkın barınma hakkının inkârını eksenine alan yasallığa karşı meşruluğun, bir başka deyişle ezilenlerin özgün hak talepleriyle biçimlenecek bir hukukun yaratılmasının da yolunu açacaktır.

Barınma hakkı atölyesinde bütün bu tartışmalar sonucunda:

Sermayenin barınma hakkına ve kentsel-kamusal alanlara yönelik ülke çapındaki saldırılarının yaygınlaşacağının ve özellikle son dönemde gerçekleştirilen düzenlemelerle birlikte daraltılan yasal mücadele yolları karşısında fiili mücadelenin öne çıkacağının bilinciyle:

1) Direnişi gerek tek tek kentlerin kendi içinde gerekse farklı kentler arasında birleşik bir mücadeleye dönüştürecek ortak haberleşme, iletişim, dayanışma ve örgütlenme araçları ve kanallarının yaratılmasını sağlamak için gereken çalışmaları yapmayı;

2) Barınma hakkı mücadelesinin mevcut yayın organlarının aktifleştirilmesini ve geliştirilmesini;

3) 2009 Ekim ayında ilki gerçekleştirilen Barınma Hakkı Forumu’nun ikincisini önümüzdeki yaz aylarında Dikmen Vadisi’nde Türkiye’nin tüm bölgelerinden katılımla gerçekleştirmeyi;

4) Kadınların örgütsel süreçlerdeki aktif katılımını sağlamak için kadın örgütlenmelerinin yaratılmasını kararlaştırmıştır.