Tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşayan sermaye sınıfı, kentleri kendi çıkarlarına göre yeniden biçimlendirerek sermaye birikiminin ve sömürünün en karlı alanlarından biri haline getirmektedir. Günümüzde sermayenin malileşme ve güvencesizleştirme saldırısının en olgunlaşmış biçimlerinden birisini temsil eden kent politikaları, kentsel mekânlarda yaşayan halkın toplumsal ilişkilerinde, gündelik hayatlarında, çalışma ilişkilerinde, siyasetle ve doğayla kurdukları ilişkilerde yıkıcı sonuçlar yaratmaktadır. Sermayenin yıkıcı kent politikaları, kenti bir bütün olarak dönüştürmeyi ve yağmalamayı öngören kentsel dönüşüm projeleri, ulaşım, enerji, eğitim ve sağlık gibi kamusal hizmetlerin piyasalaştırılması, kentlerdeki kamusal-tarihsel varlıkların ve alanların gasp edilmesi, kentlerdeki kültürel ve iletişimsel ortamların sermaye sınıfı lehine dönüştürülmesi ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren mega ulaşım projeleri gibi temel bileşenlerden oluşmaktadır. Bu gelişmeler, kentte gerçekleşen hak mücadelelerini, günümüz sınıf mücadelesinin en sert ve görünür politik çatışma alanlarından biri haline dönüştürmüştür.
Neo-liberal kent, parçalanmış yapısıyla sermaye sınıfı tarafından dayatılan neo-liberal yurttaşlık rejiminin mekânsal anlamda cisimleşmesidir. Bu uzlaşmaz çatışma alanının bir tarafı, finans, inşaat, hizmet üretimi, iletişim gibi alanlardan beslenen bir avuç tekelci sermaye sahibidir. Çatışmanın diğer tarafı, kentin dışına sürülen, kentsel hizmetlerden mahrum edilen, kamusal-politik alanlardan dışlanarak yok sayılan ve insan onuruna yakışmayan kölece bir yaşama doğru sürüklenen bütün kentli emekçi sınıflardır. Başta güvencesiz işlerde çalıştırılan, işsizliğe ve geçici işlere mahkûm edilen kent yoksulları olmak üzere, mülksüzleştirilen kentli orta sınıflar ve güvencesizleştirilen meslek grupları, neo-liberal kentin ikinci sınıf yurttaşları haline getirilmektedir. Kadınlar, Kürt emekçileri, göçmenler ve sakatlarsa ikinci sınıf yurttaşların kentsel yaşamdan ve kent hizmetlerinden en fazla dışlanan ve en alta itilen kesimlerini oluşturmaktadır. Bu kesimlerin neo-liberal saldırganlığın özgün hedefleri olduklarının bilinciyle, eşitlikçi ve özgürlükçü bir kentin kadınları, göçmen Kürtleri ve sakatları özneleştirerek eşit ve özgür kentliler haline dönüştürecek bir mücadeleyle mümkün olacağını ilan ediyoruz.
Sermayenin kentlerinde yaşanan sınıfsal-politik dışlama sürecinde neo-liberal iktidarın temel bir bileşeni olan medya ve kültür-sanat egemenleri, halkın kamusal-politik ifade kanallarının yok edilmesi ve kölece toplumsal ilişkilerin meşrulaştırılmasında özel görevler üstlenmektedir. AKP iktidarının yaygınlaştırdığı ve neo-liberal kentin eşitsizliklerini kutsayan dinci-gerici cemaat ilişkileri ve ideolojisi ise neo-liberal sermaye iktidarının yerleşmesi açısından başlıca işleyiş araçları olarak kurumsallaştırılmaktadır.
Bizler kentlerin ikinci sınıf sayılan yurttaşları olarak, barınma, ulaşım, enerji, iletişim, kültür-sanat ve bütün kamusal alanlardan yararlanma haklarımızı bir bütün olarak ve hepimiz için talep ediyoruz. Bu haklarımızdan herhangi birine yönelik saldırıyı tümüne ve insani varlığımıza yönelik bütünsel bir saldırı sayacağımızı; bu hakların ancak bir bütün olarak ve öz gücümüzü temsil eden ortak muhalefet araçlarıyla savunulabileceğini vurguluyoruz. Sermayenin kent politikalarına karşı mücadelenin, başta güvencesizlik olmak üzere, sağlık hakkı, eğitim hakkı, çevre doğa hakkı ekseninde, güvencesizleştirmeye ve doğanın metalaştırılmasına/ yok edilmesine karşı mücadeleyle birlikte yaşam hakkı mücadelesi ekseninde örülmesi gerektiğine inanıyoruz.
Kentlerde yaşayan insanların sermayenin kent politikalarına karşı kendi insani, toplumsal, yaşamsal ihtiyaçlarını talep etme; yaşadıkları kentleri bu ihtiyaçlara göre yeniden biçimlendirme ve kentler hakkında söz, yetki karar ve iktidara sahip olma hakları pazarlık konusu edilemeyecek vazgeçilmez haklardır. Kentlerle ilgili parasız kamusal hak taleplerimiz sermayenin kent politikalarına karşı emeğin kent politikalarının asgari ortak temelidir.
Bu asgari temele dayanan ortak mücadele kanallarımızı yaratmak ve daha da ileri taşımak için:
BARINMA HAKKI ATÖLYESİ:
Sermayenin barınma hakkına ve kentsel-kamusal alanlara yönelik ülke çapındaki saldırıları karşısında, özellikle son dönemde gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle birlikte daraltılan hukuksal mücadele yolları karşısında fiili mücadelenin öne çıkacağı bilinciyle, direnişi kentlerin kendi içinde ve farklı kentler arasında birleşik bir mücadeleye dönüştürecek ortak haberleşme, iletişim, dayanışma ve örgütlenme araçları ve kanallarının yaratılmasını sağlamak için: 2009 Ekim ayında ilki gerçekleştirilen Barınma Hakkı Forumu’nun ikincisini önümüzdeki yaz aylarında Dikmen Vadisi’nde Türkiye’nin tüm bölgelerinden katılımla gerçekleştirmeyi ve kadınların örgütsel süreçlerdeki aktif katılımını sağlamak için kadın örgütlenmelerinin yaratılmasını; barınma hakkı mücadelesinin mevcut yayın organlarının aktifleştirilmesi ve geliştirilmesini;
ULAŞIM HAKKI ATÖLYESİ:
Uygulanan ulaşım politikalarının, kentsel yaşam alanlarının neo-liberal ilkeler uyarınca şekillenmesinde oynadığı belirleyici roller karşısında: kar odaklı hiçbir ulaşım modelinin alternatif bir kamusal ulaşım olarak kabul etmemekle birlikte; karayolu odaklı ulaşım politikalarının doğal, kültürel, toplumsal yıkıcı etkilerine karşı doğal ve kültürel yapıyı koruyan, nitelikli, parasız toplu ulaşım mücadelesini bu alanın yeniden inşasının politik çerçevesi olarak kabul ederek, tüm kentlerde yaşanan ulaşım sorunlarını tespit edip öznelerini bir araya getirecek bir mücadele birliği oluşturmak, toplu ulaşım hakkı mücadelesini yaygınlaştırmak amacıyla güvencesiz çalışanlar, sendikalar, çevre örgütleri, öğrenciler ve kadınlar gibi kesimleri mücadelenin örgütlü tarafları haline getirecek çalışmalar yürütmeyi; halkın ulaşım hakkı koordinasyon merkezlerini ve meclislerini yaratmayı, bu amaçla ortak bir blog ve kent ölçekli ulaşım bültenleri yayınlamayı;
ENERJİ HAKKI ATÖLYESİ:
Enerji hizmetlerinin özelleştirilmesi karşısında enerji emekçilerinin güvenceli çalışma hakkını, halkın elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerjiye ulaşma hakkını, kamusal hizmet binalarında ve ulaşımda kullanılan enerjinin parasız olarak karşılanmasını ve herkese yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacak asgari enerji miktarının parasız olarak güvence altına alınmasını talep eden bir mücadele hattının yaratılmasını;
İLETİŞİM HAKKI ATÖLYESİ:
Mevcut medya ortamında görünmez kılınan, değersizleştirilen ve karalananlarla birlikte eşitlikçi ve özgürleştirici bir iletişim ortamını, iletişim dilini ve pratiğini yaratmak ve yaygınlaştırmak üzere: Somut hak mücadelelerinin verildiği alanlardaki iletişim ve yayın pratiklerinin bir arada değerlendirilerek ortak bir halk medya çalışması ağının yaratılmasını; iletişim hakkı mücadelesinin kadrolarını yaratmak üzere internet üzerinden uzaktan eğitim teknikleri ile iletişim ortamını kullanma ve içerik üretme eğitimi verilmesi ve yaz aylarında bir iletişim-eğitim kampının örgütlenmesini;
KÜLTÜR-SANAT HAKKI ATÖLYESİ:
Kolektif sanatsal üretim ortamlarının sosyal bir etkinlik ve insani bir gerçekleşme biçimi olarak kurgulanması ve bu kapsamda halkın kültür ve sanat hakkının tanınması için; tüm Halkevi şubelerini egemen kültüre karşı aktif direniş odağı haline getirmek, çalışmalara katılımda yetenek ve beceri gibi ön şartlar aranmaması ve sanatsal ürünlerin paylaşımında piyasa ilişkilerin dışına çıkılması gerektiğini; sanatın hak mücadeleleri içerisinde doğrudan eylem ve direniş olarak ortaya çıkan deneyimlerin görünür kılınması ve yaygınlaştırılmasındaki rolünün vurgulanmasını; cinsiyetçilik, ırkçılık, gericilikle mücadelede sanatın etkili bir araç haline getirilmesi için çalışmalar yürütülmesini; mücadele içerisinde yaratılan sanatsal ürünlerin arşivlenmesi, telif hakları kanunlarıyla cendereye alınmış eserlere ulaşım haksızlığına karşı telifsiz-teklifsiz bir dağıtım ağı yaratılması için bilgi, olanak ve görünürlük ihtiyacını karşılayacak bir yayın faaliyetinin yürütülmesini kararlaştırmıştır.