“Tarım, Gıda Egemenliği, Beslenme Hakkı” Atölyesi Çağrısı

Per, 16/12/2010 - 13:30
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Halkevleri, Halkın Hakları Forumu’nun ikincisini, 21-22-23 Ocak 2011 tarihlerinde, Ankara SBF Kamu Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin desteğiyle Ankara’da gerçekleştirecektir.  Emeği, insanı ve doğayı hedef alan neo-liberal kapitalist saldırganlığa karşı hak mücadelelerinin yaygınlaştığı bir dönemde gerçekleştirilecek olan Halkın Hakları Forumu, hak mücadelelerinin birleşik bir mücadele programına tercüme edilmesinin olanaklarını yaratmayı ve bu mücadelelerin halkın bağımsız siyasal mücadelesi bakımından sahip olduğu potansiyeli bilince çıkartmayı hedeflemektedir.

Halkın Hakları Forumu’nun ilk günü (21 Ocak Cuma) Kadın Forumu olarak Hacı Bektaş-ı Veli Vakfı’nda düzenlenecektir. Forumun, 22-23 Ocak (Cumartesi-Pazar) tarihlerinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) gerçekleştirilecek bölümünde, ana oturumların yanı sıra, eğitimden sağlığa, barınmadan suya, engelli haklarından iletişim hakkına uzanan 14 temel başlıkta, neo-liberal kapitalist saldırganlığa karşı bu alanlarda gelişen hak mücadelesi stratejilerinin tartışılacağı atölye çalışmaları düzenlenecektir.

2011-Halkın Hakları Forumu ana oturumları, atölyeleri ve sonuç bildirgelerinin oluşum sürecinde, bir yandan çeşitli hak mücadelesi alanlarının kesişme noktalarını, öte yandan hak mücadeleleriyle ülkemizin temel siyasal-demokratik sorunları arasındaki ilişkiyi açığa çıkartmayı hedefleyen bir yaklaşım benimsenecektir.

Hak mücadelesi alanlarının kesişme noktaları, 3 temel tema kapsamında birleştirilecektir. Bu temalar; 1) Güvencesizliğe karşı mücadele 2) Doğanın metalaştırılmasına/yok edilmesine karşı mücadele ve 3) Sermayenin kent politikalarına karşı mücadele olarak belirlenmiştir. 22 Ocak tarihinde yapılacak olan atölye çalışmalarının sonuçlanmasının ardından, 23 Ocak tarihinde,  bu üç temel başlık altında kümelendirilen atölyelerde varılacak sonuçların bir araya getirileceği ve tematik ortak sonuç bildirgelerinin hazırlanacağı çalışmalar yapılacak ve ortak tematik sonuç bildirgeleri Forum’un sonuç oturumunda sunulacaktır.  Bu nedenle her bir atölye ön hazırlık sürecinden itibaren bu üç temel temayla ilişkisi vurgulanarak oluşturulmaktadır.

Her biri hak mücadelesi başlıklarından oluşan atölye çalışmalarında; hak mücadelesi alanlarının temel siyasal-demokratik sorunlarla ilişkisi de ele alınacaktır. Bu noktada; Kadın Forumu’nun “cinsiyetçilik” konusunda üreteceği sonuçlar atölye çalışmalarına taşınacaktır. Yine atölye çalışmalarında her bir hak mücadelesi başlığında neo-liberal saldırganlıkla birlikte egemen gerici, ırkçı, milliyetçi ve ayrımcı politikalarla bu politikaların toplumsal yaşamdaki örgütlenme biçimlerinin etkileri ve bunlara karşı mücadele stratejileri de ele alınacaktır. 23 Ocak tarihinde bu tartışmalardan elde edilecek sonuçları birleştirecek ortak çalışmalar yapılacak ve kapanış oturumunda yapılacak konuşmalarla Foruma sunulacaktır.

Atölyeler için belirlenen çalışma yöntemine göre “Tarım, Gıda Egemenliği, Beslenme Hakkı” atölyesinde yapılacak tartışmaların sonuçları forumun üç ana temasından biri olan Doğanın metalaştırılmasına/yok edilmesine karşı mücadele üst başlığına aktarılarak sonuç bildirgesinde yer alacaktır.

TARIM-GIDA EGEMENLİĞİ VE BESLENME HAKKI ATÖLYESİ ÇAĞRISI

Tarımda neoliberal politikaların yarattığı yıkım hızla ilerliyor. Küçük üreticiler gıda egemenliğini ve güvenliğini yitiriyor, tarım ve tarımsal girdiler şirketlerin eline geçiyor. Neoliberal politikaların bir sonucu olarak tarımsal üretimde gerileme sürüyor ve yaşanan son kriz tarımsal alanda yeniden kurulan hegemonya biçimlerini daha net ve görünür hale getiriyor. Artan girdi maliyetleri ve tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan düşüş, çiftçi gelirlerinin hızla düşmesine neden oluyor. Bunun bir sonucu olarak, çiftçiler üretimden kopuyor ve giderek daha da yoksullaşıyor. Çiftçilere verilen destek ve sübvansiyonların hızla kaldırılması, bu alanda çok uluslu tarım şirketlerinin hem tarımsal girdiler, hem de tarımsal besinler açısından güçlerini ve etkilerini arttırarak, besin kaynaklarının temininde ve satışındaki kontrolünü hızlandırıyor.

Azalan tarımsal üretim karşısında ithalat kapıları açılıyor ve bu da tarım ürünlerinin satış fiyatlarının yükselmesine neden oluyor. Bu durum yoksulların ve emekçilerin ucuz gıda ürünlerine ulaşmasını zorlaştırıyor. Kaybedenler çiftçiler olmasına rağmen tarım, sermaye için cazip bir yatırım haline geliyor ve çok uluslu şirketlerin bu alana yaptıkları yatırımlar artıyor.  Bankaların finansörlüğünü üstlendiği bu süreç, çok uluslu tarım şirketlerinin ulusal şirketleri satın alarak ya da onlara ortak olarak bu alandaki etkilerini hızla arttırmalarını sağlıyor.

Dünya ölçeğinde “şirket tarımının” yaygınlaşmasının bir sonucu olarak orta ve büyük ölçekli işletmelere yönelik teşviklerle şirket tarımı oluşturulmaya ve yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.  Şirketler, toprak mülkiyetini ele geçirmeye çalışıyor ve çiftçiler de kendi topraklarında sözleşmeli çiftçilik yoluyla işçi olmaya zorlanıyor. Tarımı egemenliği altına almak isteyen şirketler, hızla tarımsal girdileri de metalaştırıyor. Toprakları şirket mülkiyetine geçirmeye yönelik teşviklerin yanında tohumlardan, böcek ilaçlarından, gübrelerden tahıl ambarlarına, işleme tesislerine ve bakkallara kadar gıda üretiminin her aşaması şirketlerin elinde, şirketlerin denetimi altında gerçekleştirilmeye başlanıyor. Böylece çiftçiler giderek daha büyük oranlarda başkalarının üretim araçlarıyla çalışan işgücüne dönüşmektedir.  İpotekli kredi verme, tarımsal işletme sermayesine finansman sağlama, ulaşım, sulama, tohum patentleri sermayenin yaptığı önemli tarımsal girdi yatırımlarıdır. Dört bir yana dağılmış bağımsız küçük meta üreticilerine rağmen tarım bu yolla bir dizi büyük işletmede yoğunlaşan bir iktisadi sisteme dönüşmekte ve bunlar aracılığıyla kapitalist kontrolün en gelişkin biçimlerce sürdürüldüğü bir alan haline gelmektedir.  Bunun bir sonucu olarak da çiftçiler hızla yoksullaşıyor, kapitalist meta ilişkilerine dahil olamayan çiftçiler, çiftçilikten koparılıyor.  Dahil olanlar ise büyük marketlere ürünlerini satmak için üretim yapıyor. 

Tarımsal ürünlerin metalaştırılmasının hız kazanmasıyla birlikte tarımsal üretim gerilemekte ve bu durum “gıda krizi” olarak sunulmaktadır. Oysa “kriz” varsa asıl nedeni gıda üretiminin kutuplaşması ve dağıtımındaki adaletsizliktir. Dünyada yeterli üretim yapılmakta ancak yoksullar bu gıdaya ulaşamamaktadır. Herkesin yeterli gıdaya ulaşamamasını çözmek için herkese yetecek şekilde gıda üretimi yapılabilecekken; bunun yerine “kriz” çözme söylemiyle hibrit tohumları ve genetiği değiştirilmiş gıdalar (GDO) ortaya sunulmakta böylece hem çiftçinin tohumu şirketlere devredilmekte hem de sağlıksız gıdaların üretimi/tüketimi teşvik edilmektedir. Tarımsal üretime yönelik uygulanan politikalarda gıda ihtiyacını karşılamaktan çok gıdanın şirketlerin elinde toplanarak onların kar hırsına hizmet etmesi hedeflenmektedir. Şirketlerin eline geçen tarımsal üretim, gıda fiyatlarını artırmakta ve bunun bir sonucu olarak da yoksul, emekçi halk ucuz, sağlıklı gıdalara ulaşamamaktadır.

Tarımda çiftçiler açısından yaşanan yıkıcı dönüşümle beraber doğal kaynakların metalaştırılmasının bir sonucu olarak su havzalarının metalaştırılması, “doğal ve yenilenebilir enerji kaynakları” adı altında sermayenin kullanımına açılan su, rüzgâr ve enerji kaynakları da tarım toprakları ve tarımsal faaliyetler açısından da yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle son dönemde suya yönelik saldırıların hidroelektrik santrallerin (HES) yapımıyla birlikte hızlanması sermayenin su ve toprak gibi doğanın parçalarını metalaştırmasının/piyasalaştırmasının yolunu açıyor. HES’lerin inşa edildiği ya da projelendirdiği yerlerde su havzalarının kullanım hakkının şirketlerce satın alınması hem suya yakın toprakların hem de sulama suyunun sermayenin kullanımına geçmesine yol açıyor. HES’ler suyu bir “üretim maliyeti” haline getirirken aynı zamanda hem hafriyat toprağının dere yataklarına dökülmesi hem de HES’lerin devreye girmesi sonucunda tarım toprakları zarar görüyor, tarımsal faaliyetler olumsuz anlamda etkileniyor. Rüzgar türbinleri verimli tarım arazileri üzerine kuruluyor, bu da verimli tarım topraklarını kullanılmaz hale getiriyor. Diğer enerji kaynağı olarak tarif edilen termik santraller ise yaydıkları küller ile tarım arazilerini tahrip ederken diğer bir yandan da ürünlerin yetişme koşullarını bozuyor.

Doğanın sermaye tarafından talan edildiği madenler, tarım arazilerini tarım dışı amaçlarla kullanılan alanlar haline getirirken, maden işletme tesisleri de verimli tarım arazilerine yapılıyor. Tarım arazilerine kurulan işletmeler tarımsal faaliyetlerin zeytincilik örneğinde olduğu gibi azalmasına neden oluyor. Madencilik faaliyetleriyle mera, tarım arazileri ve büyük ovalar sermayenin kullanımına açılıyor.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken toplanacak olan tarım-gıda egemenliği ve beslenme hakkı atölyesi için önerilen tartışma çerçevesi:          

A.  Neoliberal tarım politikalarının krizi ve kapitalist krizin tarıma etkisi

-     Toprak mülkiyetinin el değiştirmesi ve şirket tarımının yaygınlaştırılması

-     Borçlandırma-yoksullaştırma

-     Tarım destekleme politikalarında yaşanan dönüşümün sonuçları

-     Tarımsal üretim yapan köylü/küçük meta üreticisi/küçük üreticinin değişen konumları.

-     Doğal kaynakların metalaştırılmasının/doğanın tahribinin ve neoliberal kent politikalarının tarımsal üretime etkileri (Kandıra/3.Köprü/HES’ler vb)

-     Tarımsal üretim girdilerinde kimyasal ilaç ve gübrelerin kullanımının yaygınlaştırılmasının yanında zorunlu ve bağımlı hale getirilmesi, tohum patentlerinin şirketlerin eline geçmesi, sulama suyu dahil tarımsal girdilerin “üretim maliyeti” haline gelmesi

-     Uluslar arası gıda ve tarım şirketlerine bağımlılık

B. Tarım ve gıda alanında sermaye stratejileri ve AKP (yeni yasal düzenlemeler)

-     Tarımsal havza modelinin üretim süreçlerine ve ürün çeşitliliğine etkisi  

C. Neoliberal tarım-gıda politikalarına karşı direniş

                        -Gıda egemenliği (kendi gıdasını üretme hakkı – gıda üretiminde bağımsızlık)

                         -GDO’lu tohum ve ürünlere karşı mücadele

                         - Halkın sağlık hakkı/beslenme hakkı ve tarımsal üretim ilişkisi

                         -Tarım işçileri güvencesizlik-sosyal haklar – ayrımcılık ve baskı karşısında direniş

                         -Doğanın yıkımına karşı köylü direnişleri: temel dinamikler/talepler

                         -Nasıl bir tarımsal üretim?  (sağlık-doğa ilişkisiyle birlikte)

                         - Neoliberalizme karşı köylü hareketleri – örgütlenme ve direniş

                         -Beslenme hakkı (kırda – kentte beslenme hakkı/ ekme-biçme ve beslenme hakkı mücadeleleri arası ilişki)

Tarım-gıda egemenliği ve beslenme hakkı atölyesi Doğanın Metalaştırılmasına/Yok edilmesine Karşı Mücadele üst başlığı altında diğer ilgili atölyelerin sonuçlarıyla birleştirilecektir.

 

Halkın Hakları Forumu’nda buluşmak ve haklar mücadelesinde birlikte yol almak dileğiyle …

 

HALKIN HAKLARI FORUMU

TARIM, GIDA EGEMENLİĞİ,

BESLENME HAKKI HAKKI ATÖLYESİ ÇALIŞMA GRUBU

 

İletişim için

ANKARA :

Mustafa Eberliköse (Forum Sekreteryası)[email protected]

Fatma Demir  [email protected] (Ankara çalışma grubu)

 

Halkevleri Genel Merkezi Konur Sokak No:8/9   Kızılay, Ankara

Telefon: 312-4192717 Faks:    4193207  Eposta: [email protected]   

 

İSTANBUL:

Özge Ozan (Forum Sekreteryası)  [email protected]

İstanbul Halkevi: İstiklal Caddesi Orhan Adli Apaydın Sokak No: 10 Beyoğlu / İstanbul
Telefon : 0212 245 82 65 Faks: 02122457010 Eposta: [email protected]