*20 Mayıs 2007 tarihinde Ankara'da gerçekleştirilen "Aleviler ve Siyaset Konferansı"nda Genel Başkan Abdullah AYDIN tarafından yapılan konuşmadır.
Değerli Dostlar Merhaba,
Pir Sultan Abdal Derneği’nin böylesi güncel bir konuyu gündem yapmasını önemsiyorum ve kendilerini kutluyorum.Bana da görüşlerimi açıklama olanağı sundukları için teşekkür ediyorum.
Halkevleri ile Pir Sultan Abdal Derneği yaslandıkları zemin açısından yakın benzerlikler taşıyan iki dost örgüttür. Yerelden doğru yoksullara ve ezilenlere dayalı siyaset yapıyorlar ve çalışmaları birbiriyle kesişiyor. Bu yüzden işimin kolay olduğunu düşünüyorum.
Konuya girmeden önce bir durumu belirtmek istiyorum. Şu yaşadığımız günlerde diğer muhalif kesimler gibi Aleviler de egemenlerin oluşturdukları gündemler arasında sıkışmış durumdalar ve dağınıklar. Sanıyorum bu tartışmanın ve arayışların nedeni de bu dağınıklıktan kurtulmak ve bir çıkış yolu bulmaktır. Bence bir çıkış yolu bulmak olanaklıdır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi laikliğe ve cumhuriyete sahip çıkma mitingleri ile açığa çıkan "Ya darbe ya şeriat" seçeneklerinin dışında bir üçüncü seçenek vardır. Çünkü bu tartışmaları yürüten güçler kendilerini nasıl tanımlarsa tanımlasınlar birbirlerinden farkları yoktur. Yürüttükleri tartışmaların ve ele aldıkları konuların halkın gündelik yaşamıyla geçim,iş, barınma, eğitim, sağlık vb. temel ihtiyaçlarıyla da uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Askerler, iş çevreleri, AKP, DYP, CHP, ANAP, MHP ve diğer tüm sistem yanlısı partiler hepsi Amerikancı, hepsi AB'ci ve hepsi özelleştirmecidir. Yeni liberal sömürü politikalarının gönüllü uygulayıcılarıdırlar. Hak ve özgürlüklerin yasaklanması, savaşın ve kardeş kavgasının derinleşmesi, yoksulluğun ve işsizliğin artması konusunda adeta birbirleriyle yarışmaktadırlar. Halkın karar süreçlerinden uzak tutulması konusunda da hiçbiri bir diğerinin eline su dökemez. Bu nedenlerle Alevilerin, Kürtlerin, ezilenlerin ve emekçilerin sorunlarının çözümünü bu cepheden beklemek büyük bir yanılgıdır. Acılarımızın ve sıkıntılarımızın artmasından başka bir işe yaramaz. Yapılması gereken egemen güçlerin bu iki gerici cepheye karşı halkın ortak ileri cephesini yaratmaktır. Bu cephe, bize yutturulmaya çalışılan sahte sol alternatiften uzak, gerçek sol bir cephe olmak durumundadır. Devrimcilerin ve demokrasi güçlerinin mücadele tarihleri böylesi bir cepheyi kurmak için gerekli birikim ve değerleri bağrında taşıyor. Aleviler de kendi mücadele tarihleri içerisinde böylesi bir kültürün asli unsurlarıdır ve herkesten, her çevreden daha kolay böylesi bir çabaya uyum sağlayacak özellikleri taşıyorlar.
Anadolu’da 700 yıldan bu yana varlığını sürdüren Alevi inancı ve Alevi yaşam tarzı ezilmişliği ve bu ezilmişlikten kurtulmak için halktan yana bir isyancı geleneği temsil ediyor. Tarihsel süreçte bu gelenek muhalif bir kimliğin oluşmasını sağladığı gibi, kardeşliğe, bölüşüme ve özgür düşünceye yönelik bir kültürün yeşermesini de sağlamıştır. Aleviler bu niteliklerinden dolayı kurulu düzen ve onların sahipleri tarafından dışlandılar, imha ve katliamlara varan uygulamalarla karşı karşıya kaldılar. Bu nedenledir ki, her zaman sol ile omuzdaş olmaya ve kurtuluşlarını sol bir seçenekte aramaya özen gösterdiler. Dönem dönem egemen güçler Alevileri değişik yol ve yöntemlerle (Sivas Katliamı gibi) şekillendirmeye çalıştılar ve çalışıyorlar. Alevileri köklerinden ve değerlerinden kopararak farklı bir tarih çerçevesine hapsediyorlar. Oysa Alevilerin kendilerine ait onurlu bir tarihleri var. Alevi dostlarımızın bu tarihi unutmadan hareket etmelerini, emekten yana, halktan yana, tüm ezilenlerin kurtuluşunu hedefleyen cephede yer almalarını bekliyoruz.
Aleviler, 1980 öncesinde solun ana kaynağını oluşturuyorlardı. 1975-1980 arası faşizme karşı verilen mücadelede yükselen devrimci hareketlerde Alevilerin tartışmasız önemli bir yeri vardı. Özellikle büyük kentlerdeki Alevi mahalleleri gelecek için umut vadeden bir başka yaşam biçiminin şekillendiği direniş mevzileriydi. 1980 faşist darbesi ve onun ardından yeni liberal politikalar birçok yapıda olduğu gibi Alevilerde de bir çözülmeye ve gerilemeye neden oldu. Bu çözülmede işkence ,şiddet ve katliam gibi fiziki nedenlerin yanı sıra uygulanan ekonomik politikalarla ve kente yapılan müdahalelerin ve yeni göç dalgalarının da payı büyüktür.1980 öncesi kentlerin kenar mahallelerinde yaşayan yoksul, dayanışmacı aleviler kendileri gibi yoksullarla çok kolay kaynaşıyorlardı.1980 sonrası kırsalda müritleri kalmayan Alevi şıhları,dedeleri ve ağaları kentlere göçünce, doku bozuldu.1983 sonrası gecekondularda gelişen kentleşme ve yapılaşma Alevilerin sınıfsal konumlarını ve emekçi karakterlerini de büyük oranda değişikliğe uğrattı. Farklı bir yaşam tarzı Alevi mahallerinde kendisini göstermeye başladı.Böylece kapitalizm Alevilerin yaşam alanlarına tüm araçlarıyla ve yoz kültürüyle girdi.Bu araçlarla ve yoz kültür ile bir yandan ideolojik hegomonya kurulurken bir yandan da Alevileri tüketim toplumunun gönüllüleri haline getirdi.
Son yıllarda Alevilerin içine düşürtükleri bu durumdan kurtulmak ve yeniden sevgi ,paylaşım,eşitlik ve kardeşliğin egemen olduğu bir dünya arayışı gözlemleniyor.Bu olumlu bir adım olmakla birlikte kiminle ve nasıl bir adım atılacağı ayrı bir önem taşıyor.
1 Mayıs 2007'de sol güçlerin taksimde gösterdikleri onurlu davranış, diğer kesimler için olduğu kadar Aleviler için de önemli bir referans oluşturuyor.Sol’un istediğinde neler başarabileceğini hep birlikte gördük. Sol ilk kez dediğini yaptı, Taksim’i geri alacağız dedi ve aldı.2 temmuz 2007 bunun ikinci önemli bir adımı olabilir.Biz Halkevciler 2007 2 temmuzunu başta Sivas, Ankara ve İstanbul olmak üzere örgütlü olduğumuz her yerde darbe ve şeriat yanlısı güçlere karşı barış,kardeşlik ve eşitliğin sesini yükseltmeye kararlıyız.Bu kararlılığı tabi ki dostlarımızla birlikte göstermek öncelikli tercihimizdir.1 Mayıs'tan aldığımız güç 2 Temmuz'da çoğalacaktır.
Bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.Eğer biz muhalifler emek ve demokrasi güçleri sermaye yanlısı partilerin seçim programlarına kendimizi kaptırırsak kendi kuyumuzu kazarız.23 temmuz sabahı bize yine ‘’Ya sev, ya terket’’ diyecekler ,’’Ya şeriat, ya darbe’’ itişmesi arasında haramilerin saltanatını sürdürecekler.Eğitim hakkımız,sağlık hakkımız,barınma hakkımız,söz ve karar hakkımız elimizden alınacak.
Önümüzdeki seçimlerde emekten yana sol partilerin ,sandığa dönük kendi politikalarının oluştuğunu görüyoruz. Bu politikalar kendi doğallığında ve kendi gerçekliğinde devam edebilir.Ancak bu sol için yeterli değil.Seçimlerde sahte solcuları ve işbirlikçileri teşhir etmek için,seçimden sonra tutunacağımız bir dalın olması için bugünden halkın ortak ileri cephesini kurmalıyız.Bu bir sol kürsü, sol merkez olsun.Asıl derdi seçim sonrası olmakla birlikte, seçim sürecine ilişkin bir programı da olmalıdır.Neyin nasıl yapılacağı birlikte belirlenebilir.Gelecek için ortak kaygılar duyan herkes bu sol merkez içinde yer alabilir.Hak mücadelelerini bütünleştiren son bir program oluşturabiliriz.Arayış içerisinde olan kitlelere sol çözümler gösterebiliriz. Bağımsızlık talebimizi yükseltebiliriz.Düzenin politikalarına karşı halkın taleplerini ve haklarını öne çıkarabiliriz. Türkler ve Kürtler arasında gerçek bir kardeşliği sağlayabiliriz.Halkın söz ve karar sahibi olması uğruna mücadele edebiliriz.İkinci adım olarak bir ya da iki yerde bizleri temsil eden bağımsız aday çıkarılabilir.Ortak mitinglerle değişik araç, yol yöntemleri ile seçim sürecini soldan doğru etkileyip liberal cephenin politikalarını teşhir edebiliriz.Biz bunu dost çevrelerle tartışmaya başladık.Neyi ne kadar başarabileceğimiz önemli olmakla birlikte,23 Temmuz'da sandıktan çıkacak güçlerin kötülüklerini etkisizleştirecek ve bize yolumuzu gösterecek bir kutup yıldızı olsun istiyoruz.Alevi örgütlerinin de böylesi bir cephede yer almalarının anlamlı olduğunu düşünüyorum.konferansın verimli geçmesi dileğiyle tüm katılımcılara bir kez daha saygılar sunuyorum.